Asr Sûresi

103 / Asr Sûresi

Mekke döneminde nâzil olmuştur. Üç âyettir. Adını ilk âyetteki aynı kelimeden almıştır. (H. T. FEYİZLİ, 1/601)

Rahmân ve Rahîm Allâh’ın adıyla

 103/1-3  HÜSRANDAN  KURTULANLAR

1-2. Asra yemin olsun ki şüphesiz (kâfir ve isyankâr) insan kesin bir ziyan içindedir.

  1. Ancak îman edip de sâlih amel (ve hareket)lerde bulunanlar, hem de birbirlerine hakkı (Îmânı, İslâm’ı , Allâh’a itaati) ve (itaate devâmı, haramlara ve musibetlere karşı) sabrı tavsiye edenler hâriçtir (onlar ziyandan kurtulmuşlardır).

1-3. (1, 2).‘Asra yemin olsun ki şüphesiz (kâfir ve isyankâr) insan kesin bir ziyan içindedir.’ Müfessirler burada zikredilen asr kelimesini ikindi vakti, ikindi namazı, mutlak zaman, Hz. Muhammed’in asrı ve âhir zaman gibi farklı şekillerde tefsir etmişlerdir. Bize göre bunlar içinde sûrenin içeriğine ve mesajına en uygun düşeni mutlak zaman anlamıdır. Buna göre sûrenin başında zamâna yemin edilerek onun insan hayâtındaki yerine ve önemine dikkat çekilmiştir. (KUR’AN YOLU 5/682)

Çünkü zaman, insan ömrünün esâsıdır. İnsan bütün işlerini zaman içinde yapar. Geçen her an insan ömrünü azaltır ve onu ölüme yaklaştırır. İnsan, kendisine tanınan zamânı değerlendirmesi için imtihan edilir. Onu değerlendirip değerlendirmemesine göre de bir sonuç elde eder. (Ö. ÇELİK, 5/585)

Ancak insan hüsrandan kurtuluşun yolu olarak gösterilen şu dört husûsu ne kadar kâmil anlamda yerine getirebilirse, o nispette zarar ve ziyandan kurtulma imkânı bulur:

(3).(I).‘Ancak îman edip sâlîh ameller yapanlar’ Allâh’a, âhirete, Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamberimiz (s)’in haber verdiği bütün esaslara kâmil anlamda inanmak. Bunlar hakkında zerre kadar bir şüphe ve tereddüt taşımamak. (Ö. ÇELİK, 5/586)

(II). İkincisi sâlih ameller yapmak: İbâdet, muâmelat ve ahlâka dâir bütün güzel ve hayırlı işler sâlîh ameldir.  Dolayısıyla Allah Teâlâ’ya ibâdet sâlih amel olduğu gibi, muhtaçlara iyilik, yardım, İslâm’ı tebliğ, Allah yolunda cihad, zulme ve zâlime karşı mücâdele etmek; hak, adâlet, doğruluk, emânet, iyilik  ve takvâ üzerinde yardımlaşmak, helâl kazanmak, âilesine, akrabâsına, komşularına ve topluma karşı görevlerini yerine getirmek; insanlara faydalı olmak ve onlara güzel davranmak hep amel-i sâlihtir. (Ö. ÇELİK, 5/586)

(III) ve (IV). ‘hem de birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır’ Allah Teâlâ; ‘Sana Rabbinden indirilen haktır.’ (er Ra’d 13/1) buyurur. Buna göre hak, Kur’ân ve sünnettir. Felâha erecek olan başarılı insanlar,  birbirlerine, anlama ve amel etme yönünden Kitap ve sünneti tavsiye ederler. (S. HAVVÂ 16/363)

Hak kelimesi ‘bâtlılın zıddı’dır. Genellikle bu (şu) iki anşamda kullanılır: Birincisi, doğruya, adâlete uygun ve gerçek sözdür. İster akidevi (îman ile ilgili) olsun, ister dünyevi meseleler hakkında olsun aynıdır. İkincisi, insanın yerine getirmesi vâcip olan haktır. O, Allâh’ın hakkı, insanların hakkı veya nefsinin hakkı olabilir. Hak kelimeyi tavsiye etmenin anlamı, ehli îmandan müteşekkil toplumun, hakka karşı bâtılın yayılmasına seyirci kalmayacak kadar duyarlı olmasıdır. Bu gibi toplumlarda ne zaman ve nerede bâtıl başkaldırırsa, hak kelimesini söyleyenler seslerini yükseltmelidirler. (MEVDÛDİ 7/225)

Hakkı ve sabrı tavsiye, toplumsal hayat ve birlikte yaşamanın getirdiği bütün ahlâki görevleri içine alan geniş kapsamlı bir görevdir. Hakkın karşıtı bâtıldır; bâtıl ise inanç ve bilgide asılsızlık ve yanlışlığı, ahlâkta kötülüğü içine alan bir kavramdır. Ayrıca hak, adâletle de yakından ilişkilidir. Bu açıdan âyette insanların âdil olmaları ve adâlet düzeninin, yâni herkesin hakkına râzı olduğu ve herkesin hakkının korunduğu bir toplumsal düzenin kurulmasına katkıda bulunmaları gerektiği de anlatılmaktadır. Sonuçta kul, sûrede sıralanan dört ilkeden îman ve sâlih amel sâyesinde Allâh’ın hakkını, hakkı ve sabrı tavsiye ile de kulların hakkını ödemiş olur. (KUR’AN YOLU, 5/683)

‘sabrı tavsiye edenler’ Sabrı tavsiye etmek de zarûridir. İman ve amel-i sâlih üzere ayağa kalkmak, hakkın ve adâletin bekçiliğini yapmak, bireyin ve toplumun, ferdin ve cemaatin karşılaşacağı en büyük zorluklardan biridir. Bu nedenle sabretmek gerekir. Nefisle cihad için ve başkalarıyla cihad için sabır; zorluk ve eziyetlere karşı sabır; bâtılın şımarıklığı, kötülüğün saldırılarına karşı sabır; yolun uzunluğuna, aşamaların gecikmesine, yol işâretlerinin belirsizleşmesine ve sonun uzaklığına karşı sabır (gerekir). (S. KUTUB 10/556)

(..) Hakkın ve onu himâye etmenin uğrunda karşılaştıkları bütün zorluk, musîbet, meşakkat, zarar ve mahrûmiyetler karşısında birbirlerine sebat göstermeyi telkin etmelidirler. Her fert, bu şartlara karşı sebat göstermesi için diğerine cesâret vermelidir. (MEVDÛDİ, 7/225)

Ashâb-ı kirâm bu sûreyi okumadan birbirlerinden ayrılmazlardı. Hakkı tavsiyede iyiyi, doğruyu ve tevhîdi; sabrı tavsiyede ise ibâdetlere devamı, nefse uymamayı ve ilâhî imtihanlara katlanmayı tavsiye vardır. İmam Şâfiî şöyle der: “Kur’ân’da başka hiçbir sûre nâzil olmasaydı, şu kısacık sûre bile insanların dünyâ ve âhiret saadetini temine yeterdi.” (H. T. FEYİZLİ, 1/601)