Bürûc Sûresi

85 / Bürûc Sûresi

Mekke döneminde inmiştir. 22 âyettir. Bürûc, ilk âyette geçtiği üzere “burçlar” demektir. Adını bu âyetteki aynı kelimeden almıştır. (H. T. FEYİZLİ, 1/589)

Ahmed b. Hanbel’in Ebu Hüreyre’den rivâyet ettiğine göre o şöyle demiştir: Rasûlullah (s) yatsı namazında el Büruc ve et Târık sûrelerini okurdu. (S. HAVVÂ, 16/129)

Rahmân ve Rahîm Allâh’ın adıyla

 85/1-9  ASHÂB-I  UHDÛD’UN  İMANI

1-3. Burçlar sâhibi göğe, o vaad olunan güne, şâhitlik edene ve şâhitlik edilene (görenlere ve görülenlere) andolsun ki; [bk. 25/61]

4, 5. (İnananları dinlerinden vazgeçirmek üzere hazırladıkları hendeklerin) içini tutuşturulmuş ateşle dolduran hendek sâhipleri, kahrolmuş (ve lânetlenmiş ve helâk olmuş)tur.

6, 7. O vakit onlar, (o ateşin) karşısında oturmuşlardı, (ateşe attıkları) mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.

8-9. Onlardan öc almalarının sebebi, sırf (mü’minlerin) O tek gâlip, her övgüye lâyık Allâh’a inandıklarından (ve îmanlarının gereğini yapmak isteyip onlar gibi olmadıklarından)dı. Oysa ki göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Allah, herşeye şâhittir. [krş. 5/59; 7/126; 9/74]

 1-9. (1).‘Burçlar sâhibi göğe, o vaad olunan güne, (yâni Kıyâmet gününe)  şâhitlik edene ve şâhitlik edilene andolsun ki;’

‘burçları olan göğe’ Bunlar yıldızları ya olağanüstü –ki göğün büyük burçları – yâni dikilmiş saraylarıdır. Nitekim Allâhü Teâlâ buyuruyor ki: ‘Göğü kudretle Biz kurduk ve Biz şüphesiz genişleticiyiz.’ (Zâriyât 51/47). Başka bir âyette de buyuruyor ki: ‘Ey inkârcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki Allah onu binâ etmiştir.’ (Nâziât 79/27). Ya da bu cisimlerin hareketleri sırasında uğrayıp geçtikleri konaklardır. Yâni bunlar, yıldızların gökte şaşırmadan izledikleri yörüngeleri ve sahâlarıdır. (S. KUTUB, 10/428)

Yemin edilen bir husus da ‘şâhitlik eden ve hakkında şâhitlik edilen’dir. Gizli ve açığı bilen, herşeye bizâtihi şâhit olan Allah Teâlâ’dır. Bütün yaratılmışlar O’nun meşhûdu yâni gördüğü, izlediği ve takip ettiği varlıklardır. ‘Şâhitlik eden ve hakkında şâhitlik edilen’den anlaşılabilecek en açık mânâ budur. Kıyâmette insanlar, dünyâdayken gözleriyle göremedikleri Yüce Allâh’ın hesap ve azâbıyla yüzyüze geleceklerdir. O’ndan en ufak bir şeyin bile gizli kalması mümkün olmayacaktır. Bununla birlikte yaratıklar içinde de şâhitlik edecekler ve hakkında şâhitlik edilecekler bulunmaktadır. Önceki âyetle münâsebet kurulacak olursa, ‘şâhitlik eden’ kıyâmet günü hazır bulunanlar, ‘hakkında şâhitlik edilen’ ise kıyâmet günü meydana gelecek olan dehşetli manzaralardır. Kıyâmet gününde Peygamberler de ümmetleri hakkında ‘Bana uydular veya uymadılar; dâvetime icâbet ettiler veya etmediler’ şeklinde şâhitlik yapacaklardır. (Ö. ÇELİK, 5/412, 413)

‘şâhitlik edene ve şâhitlik edilene’ Bütün işlerin sergilendiği ve bütün yaratıkların hazır bulunduğu bu günde herşey, gözler önüne serilecektir. Ve herkes bunlara şâhit olacaktır.  Herşey öğrenilecek, gizlilikler açığa çıkarılacaktır. Hiçbir şey onları kalplerden ve gözlerden gizleyip saklayamayacaktır. (S. KUTUB, 10/428)

(4).‘Kahroldu o hendeğin sâhipleri, o çıralı ateşin,’ tutuşturulacak odunu çırası çok, yâni o alevli ateşi kapsayan ‘uhdûd’un, o ateş hendeğinin sâhipleri ki, müminleri îmanlarından vaz geçirmek üzere içine atmak için böyle ateş hendekleri yaptıklarından dolayı ‘ashâb-ı uhdûd’ adını almışlar. Fakat kalplerdeki îmânı bu şekilde yakmağa çalışanlar başarılı olamamış, aksine lânetlenerek mağlûp edilip ezilmişler ve adları kötüye çıkmıştır. (ELMALILI, 9/97, 98)

Katâde’nin dediği gibi burada esâsen amaç, inançları yüzünden insanlara baskı yapan, onları acımasızca ateşe atıp yakan zâlimlerin sonunda başlarına gelen o korkunç azâbı hatırlatarak, Mekkeli müşrikleri uyarmaktır. Çünkü onlar da Ammar, Yâsir ve Suheyb gibi bâzı fakir ve zayıf müslümanlara, kölelere dinleri yüzünden işkence ediyorlardı. Bu yüzden Yüce Allah söz konusu kıssa ile onlara demiş oluyor ki: ‘Ey müşrik topluluk! Eğer tevbe edip bu davranışlarınızdan vaz geçmezseniz, sizin âkıbetiniz de tıpkı ashâb-ı uhdûd gibi olacaktır. (M. DEMİRCİ, 3/534)

(6, 7).‘O vakit onlar, (o ateşin) karşısında oturmuşlardı, mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.’ Öyle katı yürekli kâfirler idi ki, hem müminleri ateşe atıyorlar,  hem de o feci durum karşısında oturup seyretmekten zevk alıyorlardı. (ELMALILI, 9/98, 99)

(8, 9).‘Onlardan öc almalarının sebebi, sırf (mü’minlerin) O tek gâlip, her övgüye lâyık Allâh’a inandıklarındandı.’  Uhdûd halkı içindeki mü’minlere yapılan baskı, sindirme ve işkenceler, muhtelif zamanlarda ve yerlerde, İslâm’a göre yaşamak isteyen mü’minlere karşı; putçu, inkârcı ve tâğûtî güçler tarafından çeşitli şekil ve adlar altında o yapılanlar aynen devam etmektedir. Bu böyle olurken inananlardan duyarsız ve seyirci olanlar da kendilerini vebâlden kurtaramazlar. [bk. 7/126] (H. T. FEYİZLİ, 1/589)

‘O ki bütün göklerin ve yerin mülk ve saltanatı hep O’nun,’ hepsinde dilediği gibi işini yürütür. İşte o müminler ancak o Allâh’ın mülküne, izzetine ve gücüne, onun hamde lâyık olduğuna inandıkları ve bu îmanlarında devam etmek istedikleri için o Ashâb-ı Uhdûd (hendek sâhipleri) onlara kızıyor ve yaptıklarını yapıyorlardı. (ELMALILI, 9/99)  

‘Allah, herşeye şâhittir.’ Bu onlar için büyük bir tehdittir. Yâni Allah, onların yaptıklarını bilir ve bunlara ona göre karşılık verir. (S. HAVVÂ, 16/124)

 85/10-16  RABBİNİN  YAKALAMASI  ÇOK  ŞİDDETLİDİR

  1. Şüphesiz mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara (dinlerinden çevirmek için) işkencede bulunanlar, sonra (yaptıklarına) tevbe etmeyenler var ya! İşte onlar için cehennem azâbı vardır, yakıcı azap da onlaradır.
  2. Şüphesiz îman edip de sâlih ameller işleyenlere gelince, alt tarafından ırmaklar akan cennetler onlarındır. Büyük kurtuluş ve saâdet budur.
  3. (Ey Peygamberim!) Şüphesiz Rabbinin (zâlimleri) yakalayışı pek şiddetlidir.
  4. Şüphesiz ilk defa var eden, hem de (öldükten sonra) diriltecek olan yalnız O’dur.

14-16. Allah, çok bağışlayan, (itaatkâr kullarını) çok sevendir. Arşın yüce sâhibidir, dilediğini derhâl yapandır.

 10-16. (10).‘Şüphesiz mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara işkencede bulunanlar, sonra (yaptıklarına) tevbe etmeyenler var ya! İşte onlar için cehennem azâbı vardır, yakıcı azap da onlaradır.’  Dünyânın yakıp kavurması insanların yaktığı ateşle, âhiretin yakıp kavurması ise yaratıcı Allâh’ın yaktığı ateş ile gerçekleşir. Dünyânın yakması birkaç sâniyeliktir. Hemen sona erer. Âhiretin yakması ise ebedîdir, süresini Allah’tan başka kimse bilemez. Dünyânın yakması ile berâber Allah müminlerden râzı olmuş ve bu şerefli dâvâ zafere kavuşmuştur. Âhiretin yakması ile berâber Allâh’ın gazabı vardır. (S. KUTUB, 10/430)

Hasan-ı Basri bu âyetler hakkında şöyle der: ‘Şu iyiliğe ve cömertliğe bakınız. Onlar Allâh’ın dostlarını öldürüyorlar, O ise bunları tevbe ve bağışlamaya çağırıyor.’ (S. HAVVÂ, 16/125)

(11).‘Şüphesiz îman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, alt tarafından ırmaklar akan cennetler onlarındır. Büyük kurtuluş ve saâdet budur.’ Râzi der ki: Ashâb-ı uhdûd kıssası ve özellikle bu âyet şunu gösterir: Öldürülme tehdîdi ile küfre zorlanan kişinin yapması gereken en uygun iş korkutulduğu şeye karşı sabretmektir. Ve o hâlde ‘Ancak kalbi îman ile yatışmış olduğu hâlde zorlanan hâriç’ (Nahl 16/106) âyetini delil göstererek açıktan küfür sözünü söylemek ruhsat gibidir. (ELMALILI, 9/100)

(12).‘Şüphesiz Rabbinin yakalayışı pek şiddetlidir.’ (..) Böyle iken ayrıca bir de ‘şiddetli, çetin’ sıfatıyla nitelenmesi, o şiddetin olağanüstü derecede olan dayanılmazlığını anlatmak içindir. Maksat yüce Allâh’ın zorba ve zâlimleri sorguya çekip cezâlandırmadaki kudretinin şiddetini ifâde etmektir. (ELMALILI, 9/100)

(13).‘Şüphesiz ilk defa var eden, hem de yaratmayı tekrar edecek olan yalnız O’dur.’ ‘O mahlûkâtı ilkin yaratıp, onları toprak hâline getirdikten sonra yeniden diriltir. Bu, O’nun ilkin yaratma ve yeniden diriltmeyi kendi gücüyle yaptığına, yakalamasının çok şiddetli olduğuna delâlet eder.’ (Nesefi’den S. HAVVÂ, 16/126)

(14-16).‘O Bağışlayan’dır’ Nesefi der ki: ‘Ayıpları örter, günahları affeder.’ ‘Çok Seven’dir’ (..) İnsanoğlu zâlim, inkârcı ve nankör de olsa yaptıklarına pişman olup tevbe ettiği takdirde yüce Allâh’ın ona karşı sevgi, şefkat ve merhametle muâmele edeceğini, günahlarını bağışlayacağını gösterir. (KUR’AN YOLU, 5/593)

‘zü’l arşi’ Arşın sâhibi, mâliki yâhut bütün evrenin mülk ve saltanatın sâhibidir. ‘el Mecîd’ uludur, zat ve sıfatlarında büyük, şânı yücedir. Çünkü varlığı vâcip,  bütün olgunluk isim ve sıfatlarını kendinde toplamıştır. (ELMALILI, 9/101)

‘İstediğini yapandır.’ Ne isterse dilediği gibi yapar da yapar. İrâdesi hiç şaşmaz. Bu nedenle vaadini ve tehdîdini yerine getireceğinde de aslâ kuşku yoktur. Yok etmek istediklerini kesinlikle yok eder. Kurtuluşa erdirmek istediklerini de kesinlikle kurtuluşa erdirir. (ELMALILI, 9/101)

O dostlarını Cennete koyar. Buna hiç kimse engel olamaz. Düşmanlarını Cehenneme koyar. Bu konuda onlara hiç kimse yardım edemez. Bâzı âsîlere dilediği kadar mühlet verir. Bu mühlet, onları dilediği vakitte cezâlandırıncaya kadar sürer. Bâzılarına ise dilerse hemen cezâsını verir. O dilediğini mutlaka yapandır. (İ. H. BURSEVİ, 23/254)

 85/17-22  ORDULARIN  HABERİ  SANA  GELDİ  Mİ?

17, 18. (Rasûlüm!) Sana geldi mi o Firavun ve Semûd ordularının (helâk) haberi?

19, 20. (Ey Peygamberim!) Doğrusu inkâr edenler, (gerçekleri) bir yalanlama içindedirler. 20. Hâlbuki Allah (onları) arkalarından kuşatmıştır.

21, 22. (Ey Peygamberim! Bunlar inkâr ededursunlar) doğrusu o (Kitap) çok şerefli bir Kur’ân’dır ki (onun aslı) Levh-i Mahfûz’dadır.

 17-22. (17).‘(Rasûlüm!) Sana geldi mi o Firavun ve Semûd ordularının (helâk) haberi?’ Burada, dünyâda kendini güçlü ve kuvvetli sanan gruplara hitap edilerek ‘sizden önce kendini güçlü ve kuvvetli zannederek isyan eden grupların sonlarının ne olduğu hakkında bir bilginiz yok mu?’ diye onlara îkazda bulunuluyor. (MEVDÛDİ, 7/82)

(19).‘Doğrusu inkâr edenler, (gerçekleri) bir yalanlama içindedirler.’ İbn Kesir der ki: ‘Onlar şek, şüphe, inkâr ve inat içindedirler. (S. HAVVÂ, 16/128)

(20).‘Hâlbuki Allah (onları) arkalarından kuşatmıştır.’ Bu ifâde onların Allâh’ın azâbından kurtulamayacaklarının temsîlî bir ifâdesidir. (İ. H. BURSEVİ, 23/257)

(21, 22).Yâni, kâfirler yalanlıyorlar ama ‘o’ yâni bunları anlatan kitap ‘yüksek, şanlı bir Kur’ân’dır.’ Kitaplar içinde şerefi, şânı en yüksek; üslûbu hepsinden yüce, kapsadığı mânâlar yalan ve töhmetten arınmış, dolayısıyla inanılarak okunup amel edilmesi gerekli olan bir kitaptır. ‘Bir levh-i mahfûz’dadır.’ Allâh’ın koruması sâyesinde bozulmaktan, yanlışlıktan korunmuş bir levh’te sâbit olup, koruma altındadır. (ELMALILI, 9/102)