İhlâs Sûresi

112 / İhlâs Sûresi

Mekke döneminde inmiştir. Dört âyettir. Kur’ân’ın ve İslâm’ın özü olan sûredir. Bu sebeple bu adla anılmıştır. (H. T. FEYİZLİ 1/604)

Müşriklerin Rasûlullah (s)’e ‘Rabbinin nesebini söyle’ demeleri üzerine Cenâb-ı Hak, kendini tanıtmak üzere bu sûreyi indirdi. (Ahmed b. Hanbel 5/133, 134’den Ö. ÇELİK, 5/656)

Hadîs: ‘Canım kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, bu sûre Kur’ân’ın üçte birine denktir. (Buhâri Tevhid 1, Müslim Müsâfirin 259’den Ö. ÇELİK, 5/655)

İhlâs sûresinin Kur’ân’ın üçtebirine denk olduğuna dâir yukarıda geçen hadîsi yorumlayan âlimlerden bir kısmı, bu denkliği sûreyi okumanın sevâbı, bir kısmı da konusu ve mânâsı yönünden değerlendirmişlerdir. İkinci görüşe göre sûre, Kur’ân’ın üç temel konusundan ilki olan tevhidle alakalı olup bu sûrenin anlamını iyice kavrayan ve itikâdını bu sûrenin öğretisi yönünde oluşturan bir kimse Kur’ân’ın tevhid ve akâid bölümünü de kavrayıp benimsemiş olur. (KUR’AN YOLU 5/716)

Rahmân ve Rahîm Allâh’ın adıyla

 112/1-4  O’NUN  HİÇBİR  DENGİ  YOKTUR

  1. (Ey Peygamberim!) De ki: “O Allah, tek’dir.” (Ortağı ve benzeri yoktur.)
  2. Allah Samed’dir (her varlık O’na muhtaçtır, O hiçbir şeye muhtaç değildir, başvurulup yardım istenilecek tek varlık O’dur).

3-4. (O) doğurmadı (baba olmadı) ve doğmadı da. 4. Hiçbir şey O’na denk (ve benzer) değildir.

 1-4.(1).’De ki: “O Allah, birdir.” Allah Teâlâ birdir, tektir. O. ‘Baba, Oğul, Rûhu’l Kudüs’ üçlüsüne inanan hıristiyanların dediği gibi değildir. Yine O, birçok ilâhın varlığına inanan müşriklerin inandığı gibi de değildir. (Ö. ÇELİK, 5/657)

Allâh’ın ‘bir’ olarak vasıflanmasının üç mânâsı vardır ve her biri Yüce Allah hakkında doğrudur: (a) ‘O birdir’ O’nun yanında ikinci bir ilâh yoktur. Bu O’nun ‘sayı mânâsında bir olmadığını’ ifâde eder. Aslında bu sûreden maksat, müşriklere bir cevap olarak, Allâh’ın ortağı olmadığını bildirmektir. (b) ‘O tektir,’ benzeri ve ortağı yoktur. Nitekim ‘Falan şahıs asrında tektir’ dendiğinde bu, onun benzeri olmadığı anlamına gelir. (c) ‘Allah birdir,’ bölünmez, parçalara ayrılmaz. (Ö. ÇELİK, 5/657)

(2).‘Allah Samed’dir’  ‘Samed’ kelinesi, ‘herkesin kendisine ihtiyâcını arzettiği, fakat kendisi kimseye muhtaç olmayan’ anlamına gelir. (Râgıp el İsfehâni) Sûredeki bağlamına göre samed, ‘var oluş bakımımndan kimseye muhtaç olmayıp, herşeyin varlık ve devâmını kendisine borçlu olduğu ‘vâcibü’l vücud’ demektir. Buna göre samed kelimesi, doğrudan doğruya ahad isminin açıklamasıdır; daha sonra gelen ‘doğurmamış ve doğmamıştır’ meâlindeki âyet de samed isminin açıklamasıdır. Taberi ‘samed’i  ‘kendisinden başkası ibâdet edilmeye lâyık olmayan tek mâbud’ olarak tanımlamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de sâdece burada geçen samed ismi, başta ‘esmâ-i hüsnâ hadîsi’ olmak üzere (Tirmizi Deavat 83) bâzı hadislerde de yer almıştır. (Buhâri Tefsir 112, Tirmizi Deavat 64’den KUR’AN YOLU 5/715, 716)

(3).‘O doğurmamış’ Allah doğurmamıştır, dolayısıyla hiçbir evlât edinmemiştir. O’nu ne oğlu ne de kızı vardır. Allah, bütün kemâl sıfatlarıyla muttasıf olduğu gibi, noksan sıfatlardan da uzaktır. Görüldüğü üzere âyetin bu kısmı, Allâh’a evlât nisbet edenlerin hepsini reddeder. Meselâ, ‘Üzeyr Allâh’ın oğludur’ (bk. Tevbe 9/30) diyen Yâhudileri; ‘Mesih Allâh’ın oğludur’ (bk. Tevbe 9/30)  diyen hıristiyanları ve ‘Melekler Allâh’ın kızlarıdır’ (bk. Sâffât 37/150, 153; Zuhruf 43/16) iddiâsında bulunan Arap müşriklerini reddeder. Yüce Allah, kendisinin çocuğu olmadığını bildirerek bunların hiçbirini kabul etmez. (Ö. ÇELİK, 5/659)

‘ve doğmamıştır.’ Allah doğmamıştır da. O. ne bir babanın, ne de bir ananın çocuğu olmuştur. Çünkü doğan herşey sonradan olur. Yüce Allah ise kadîm ve ezelîdir, evveli yoktur. Ne doğmuş olması, ne de bir babasının olması mümkün değildir.  Bu âyetle, soy ve neseple alâkalı ne varsa bütün yönleriyle hepsini yüce Allah’tan nefyeder. (Ö. ÇELİK, 5/659)

(4).‘Hiçbir şey O’na denk (ve benzer) değildir.’ Ne zâtında, ne sıfatlarında, ne de fiillerinde, yaratıklarından hiçbiri O’na benzemez. Çünkü O, herşeyin yegâne sâhibi ve yaratıcısıdır. Şu hâlde yarattıklarından, O’nun seviyesine yükselecek veya yaklaşacak bir benzeri olması mümkün değildir. O bundan nihâyetsiz yücedir, uzaktır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:  ‘…O’nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur. O, herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.’ (Şûrâ 42/11; Ö. ÇELİK, 5/660)