82 / İnfitâr Sûresi
Mekke döneminde inmiştir. 19 âyettir. Adını ilk âyetten almıştır. İnfitâr, “yarılmak” demektir. (H. T. FEYİZLİ 1/586)
Rahmân ve Rahîm Allâh’ın adıyla
82/1-8 GÖKYÜZÜ YARILDIĞI ZAMAN
1-5. Gök yarıldığında, yıldızlar dağılıp döküldüğünde, denizler fışkırtıldığında, kabirler alt üst edil(ip ölüler diriltil)diğinde; (her) nefis (yapıp) öne sürdüğünü, (yapmayıp) bıraktığını (görüp) bilecek.
6-8. Ey (âhireti inkâr eden) insan! Bol kerem sâhibi Rabbine karşı, seni aldat(ıp günaha daldır)an nedir? 7. O (Rab) ki seni yarattı, (özel biçimde) düzenledi, sana (bütün uzuvlarında) uygunluk ve denge verdi. 8. Seni (şekillerden) dilediği bir şekilde terkip etti.
1-8. (1).‘Gök yarıldığında, yıldızlar dağılıp döküldüğünde, denizler fışkırtıldığında, kabirler alt üst edildiğinde; (her) nefis (yapıp) öne sürdüğünü, (yapmayıp) bıraktığını (görüp) bilecek.’ Uzay boşluğundaki yıldızların düzenli hareketini sağlayan çekim kânûnunun kıyâmet gününde yok olmasının bir sonucu olarak evrenin düzeninin bozulacağı, göklerin çatlayıp yarılacağı ve kozmik düzenin bozulacağı bildirilmiştir. (bk. Furkan 25/25; Hâkka 69/16; Rahman 55/37; Nebe’ 78/19-20; Tekvir 81/1-6) Denizlerin birbirine katılmasını, dünyânın şiddetli sarsılması, dağların parçalanıp yok olması, denge ve düzenin bozulması gibi olaylar sonunda dünyâyı denizlerin kaplaması şeklinde anlamak mümkündür. (KUR’AN YOLU, 5/569)
Değişimin görünümlerinden biri olarak burada göğün parçalanması yâni yarılması verilmektedir. Nitekim başka sûrelerde de göklerin yarılmasından söz edilmiştir. Rahman sûresinde deniliyor ki: ‘Gök yarılıp gül kızardığı, yağ gibi eridiği zaman’ (Rahman 55/37). İnşikak sûresinde ise şöyle deniyor: ‘Gök yarıldığı zaman’ (84/1). Demek ki göğün yarılışı bu zorlu günün temel gerçeklerinden biridir. Göğün yarılmasından amacın kesin bir şekilde belirlenmesi hayli zordur. Bu yarılmanın şeklini düşünmek o kadar zordur. Bu konuda duygularımıza yerleştirilen şudur ki, göz ile görülen bu evrenin şekli, çetin bir şekilde değişecek, alışılan bu düzenin sona ereceği, bağlarının çözüleceği, bu ince hesaplı düzen içindeki tüm dengesinin bozulacağı sahnesidir. (S. KUTUB, 10/393)
‘yıldızlar döküldüğünde’ Anlaşılan o gün gök cisimleri arasındaki çekim kânûnu bozulacak, bu ilâhi kânun ile birbirine bağlı olan yıldızlar yörüngelerinden çıkıp uzaya dağılacak, birbirlerine çarpıp parçalanacaktır. (Ö. ÇELİK, 5/384)
‘denizler fışkırtıldığında’ O gün Tekvir sûresi 6’ncı âyetten anlaşıldığına göre denizler ateşlenip kaynatılacak, kuvvetli sıcaktan kaynayan sular fışkırıp taşacaktır. Yâhut denizler arasındaki engeller, dağlar kaldırılarak denizlerin suları birbirine karışacak, bir tek deniz hâlini alacaktır. (Ö. ÇELİK, 5/384)
‘kabirler deşildiği vakit’ (..) ‘bu’siret’ öldükten sonra dirilme vukû bulup ‘kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı vakit’ demek olur ki ’Yer dehşetli sarsıntı ile sarsıldığı ve yer ağırlıklarını çıkardığı vakit…’ (Zilzâl 99/1-2) sûresinin mânâsı demektir. (ELMALILI, 9/47)
İşte o gün her ‘insan’ ebedi hayat için ‘neler yapıp gönderdiğini ve neleri’ –yapması gerektiği hâlde – ‘yapmadığını anlayacaktır.’ Fakat son pişmanlık fayda vermeyecektir. (M. KISA, 1/625)
(6).‘Ey (âhireti inkâr eden) insan! Bol kerem sâhibi Rabbine karşı, seni aldat(ıp günaha daldır)an nedir?’ Seni yaratıp şekil vererek ve seni dengeli kılarak nîmetler ihsan eden Rabbin çok cömert olmasına rağmen, hangi şey seni üzerine vâcip olan şeyleri terk etmeye varıncaya kadar aldattı?’ (Nesefi’ den S. HAVVÂ, 16/71)
(7).‘O (Rab) ki seni yarattı, (özel biçimde) düzenledi, sana (bütün uzuvlarında) uygunluk ve denge verdi.’ ‘Seni düzgünce yaratan, kusursuz organlar veren, uzuvlarını birbirleriyle denk yapıp seni ölçülü kılan Rabbindir. İşte böylece düzgün ve uyumlu bir yaratılışa sâhip oldun.’ (Nesefi’den S. HAVVÂ 16/71)
(8).‘Seni (şekillerden) dilediği bir şekilde terkip etti.’ Dilediğinin gerektirdiği şekilde güzellik, çirkinlik, uzunluk ve kısalıkta değişik şekillerde terkip etmiştir. Yâni seni dengeli kılmış ve herhangi bir biçimde seni terkip etmiştir. (S. HAVVÂ, 16/71)
82/9-19 DOĞRUSU SİZ DÎNİ YALNLIYORSUNUZ
- Hayır! (Siz yalnız bir aldanma içindesiniz), daha doğrusu dîni (hesap gününü) yalanlıyorsunuz.
10-12. (Ey insanlar!) Sizin üzerinizde elbette (yaptıklarınızı) gözetleyen koruyucular, şerefli yazıcılar vardır (ki) onlar yaptıklarınızı bilirler. [bk. 18/49]
- Şüphesiz iyiler, bol nîmet (cenneti) içindedirler.
- Şüphesiz O’na âsî olanlar / kâfirler da, kesinlikle cehenneme gireceklerdir.
- (Kâfirler) Hesap günü cehenneme gireceklerdir.
- Kâfirler, cehennemden ayrılıp uzaklaşacak değillerdir.
17, 18. (Ey Peygamberim!) Hesap gününün ne olduğunu, sen nereden bileceksin? 18. Yine Hesap gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?
- Hesap ve cezâ günü hiç kimse, kimseye bir şey yapamaz. O gün emir yalnız Allâh’ındır.
9-19. (9).‘Hayır!, daha doğrusu dîni yalanlıyorsunuz.’ Hesâba çekilmeyi, sorgulanmayı ve cezâlandırılmayı inkâr ediyorsunuz. İşte asıl gurûrunuzun ve görevlerinizdeki kusurunuzun temel nedeni budur. Bir kalp, hesâba çekilmeyi ve cezâlandırılmayı inkâr ettiği hâlde hidâyet, iyilik ve itaat yolunu dosdoğru tâkip edemez. Bâzen kalpler arınıp yücelir, berraklaşır. Sırf sevdikleri için Rablerine itaat edip kulluk ederler. Azâbından korkarak değil, mükâfâtını umarak değil. (S. KUTUB, 10/399, 400)
(12).‘Sizin üzerinizde gözetleyen koruyucular, değerli yazıcılar vardır (ki) onlar yaptıklarınızı bilirler.’ Bu dünyâda insanlar başıboş bırakılmamıştır. Aksine herkesin neler yaptığını bilen ve kayda geçen görevli melekler vardır. Bu âyetler, öncelikle âhireti ve uhrevi hesâbı inkâr edenleri uyarmakla birlikte daha genel olarak inananı ve inanmayanıyla bütün insanları, yargı ve adâletin cezâ veya ödüllendirmenin bu dünyâda olanlardan ibâret bulunmadığını; bu dünyâda yerini bulmayan veya eksik kalan adâletin, o günün tek hâkimi olan Allâh’ın huzûrunda mutlaka eksiksiz gerçekleşeceğini; şu hâlde herkesin hayâtını bu sorumluluk bilinci ve duyarlılığı ile düzenlemesi gerektiğini hatırlatmaktadır. (KUR’AN YOLU, 5/570)
(13).‘İyiler, mutlaka bol nîmet (cenneti) içindedirler.’ Sûrenin ana konusu kıyâmet ve âhiret ile uhrevi sorumluluk olduğuna göre buradaki ‘erdemliler: ebrâr’ bir gün kıyâmetin kopacağına, dünyâda yapıp ettiklerinin kaydedildiği belgelerin önüne konacağına ve bunların hesâbını vereceğine inanarak bu belgeleri yâni amel defterlerini iyilikleriyle dolduran mümin kişidir. Bu duyarlılık birçok âyette takvâ kavramıyla da ifâde edilmektedir. (KUR’AN YOLU, 5/570, 571)
(14).‘O’na âsî olanlar / kâfir olanlar da, cehenneme gireceklerdir.’ Kötüler (:füccar) ise kıyâmete, âhiretle ilgili yargı ve sorumluluğa inanmayan, amel defterini kötülüklerle kirletenlerdir. Ehl-i sünnet âlimleri, buradaki füccar’la sâdece inkârcıların kastedildiğini günahkâr müminleri kapsamadığını belirtirler; çünkü onlar kıyâmet ve âhirete inanırlar. (Râzi’den KUR’AN YOLU, 5/571)
(15).‘Kâfirler hesap ve cezâ günü cehenneme girerler.’ Herkesin amellerinin karşılığını alacağı gün onlar (kâfirler) Cehenneme girerler. Hâlbuki bu gün, onların yalanlamakta olduğu gündür. (S. HAVVÂ, 16/74)
(16).‘Kâfirler cehennemden ayrılıp uzaklaşacak da değillerdir.’ ‘Bir an bile azaptan uzaklaşacak değillerdir. Gördükleri azap hafifletilmez. Bir gün bile olsun onların ölmek ve rahatlamak istekleri kabul edilmez.’ (İbn Kesir’den S. HAVVÂ, 16/74)
(17, 18).‘Hesap gününün ne olduğunu, sen nereden bileceksin? Yine Hesap gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?’ Cenâb-ı Hak pekiştirmek ve o günün büyüklüğüne işâret etmek için aynı soruyu tekrarladı. Sonra da o günün ne olduğunu açıkladı: (S. HAVVÂ, 16/74)
(19).‘(İşte) o gün hiç kimse, kimseye bir şey yapamaz. O gün emir yalnız Allâh’ındır.’ ‘Yâni hiçbir kimse, kimseden hiçbir şekilde azâbı uzaklaştırmaya veya herhangi bir şekilde ona fayda sağlamaya kâdir olamaz. Şefaat yetkisi ancak Allâh’ın izniyle elde edilir. ‘ve o gün emir Allâh’ındır.’ O gün emir yalnız Allâh’a âittir. O gün hüküm verecek başkası değil, O’dur. (Nesefi’den, S. HAVVÂ, 16/74)