Kâfirûn Sûresi

109 / Kâfirûn Sûresi

Mekke döneminde inmiştir. Altı âyettir. Kâfirlere hitapla başladığından bu adı almıştır. Ebû Cehil ile bâzı Kureyş müşrikleri, Rasûlullâh’a amcası aracılığıyla câzip teklifler yapmışlar, “İsterse kendisine başkanlık verelim. Yeter ki putlarımıza söz söylemesin. Bir yıl o bizim putlarımıza tapsın/saygılı olsun; bir yıl da biz onun Allâh’ına ibâdet edelim.” demişlerdi. İşte inen bu sûre ile Allah Rasûlü onlara Allâh’ın red cevâbını bildirdi. Putlara saygı ve tapınma ile berâber uzlaşmacı ve tâvizci berâberliğe girmedi. O’na, şirke girmemek için Allâh’ın hâkimiyetine, Rabliğine / tevhîde aykırı bulunan şeylerde hiçbir tâviz ve uzlaşma ruhsatı verilmemiştir. Rasûlullâh’ın uygulaması da bu olmuştur. Fakat bundan sonra müşrikler daha sertleşmeye başladılar. Zaten bütün peygamberlerin mücâdelesi, dinsizlerden ziyâde, Allâh’ın varlığını kabul ettikleri hâlde tâğûtlara kulluk eden, fikrî veya şeklî putları yücelten, onları öne geçiren şirk dîni mensuplarıyla olmuştur. (H. T. FEYİZLİ 1/603)

Hadis: Efendimiz (s) sahâbeden birine, ‘Uyumak üzere yatağına yattığında ‘Kul ya eyyühe’l kâfirûn’ sûresini oku. Çünkü bunu okursan şirk inancına sapmaktan korunursun’ diye tavsiye etmiştir. (Ebû Dâvud Edeb 97, Tirmizi Deavât 22’den Ö. ÇELİK 5/631)

Hadis: Peygamberimiz (sav), sabah ve akşam namazlarının sünnetlerinde zaman zaman Kâfirûn ve ihlâs sûrelerini okurdu.  (Müslim Müsâfirin 98, Ebû Dâvud Tatavvu 3’dan Ö. ÇELİK, 5/631)

Rahmân ve Rahîm Allâh’ın adıyla

109/1-6  SİZİN  DÎNİNİZ  SİZE,  BENİM  DÎNİM  DE  BANADIR

1-3. (Rasûlüm!) De ki: “Ey kâfirler! (Ey İslâm karşıtları!)”  2. “(Sizin) tapmakta olduklarınıza ben tapmam.”  3. “Siz de (aslında benim) ibâdet ettiğim (Allâh’)a ibâdet / kulluk edecek değilsiniz.”

4-5. “Zâten ben (sizin) taptığınız putlara aslâ tapacak değilim.”  5. “Siz de (aslında benim) ibâdet ettiğim (Allâh’)a ibâdet / kulluk edenlerden değilsiniz.”

  1. “Sizin (bâtıl) dîniniz size, benim (hak) dînim de banadır.”

 1-6.(1).‘(Rasûlüm!) De ki: “Ey kâfirler! Burada sözü edilen kâfirler Velîd b. Muğire, Ebû Cehil, As b. Vâil, Ümeyye b. Hâlef, Esved b. Abd Yeğus, Hâris b. Kays ve benzeri belli kâfirlerdir. Sûrenin içeriğinden anlaşıldığı üzere Allah Teâlâ onların aslâ îman etmeyeceğini bildirmektedir. (İ. H. BURSEVİ 23/649, 650)

Böyle bir hitâbın hedefi, îman ile küfrün arasını tam olarak ayırmaktır. Çünkü iki inanç arasında hiçbir benzerlik yoktur. Aydınlık ve karanlık, gündüz ve gece gibi birbirine tamâmen zıt olan iki şey gibi, îman ile küfür de birbirine zıttır ve aslâ birarada bulunmaz. Bunların arasını telif edip uzlaşmaya gidilmesi nünkün değildir. (Ö. ÇELİK, 5/633)

(2).“(Sizin) tapmakta olduklarınıza ben tapmam.” Yâni sizin tapmakta olduğunuz putlara ve Allâh’a koştuğunuz ortaklara ibâdet etmem. Bu ortaklar; insan, taş, güneş, ay ne olursa olsun. (S. HAVVÂ, 16/420, 421)

(3).“Siz de benim taptığım (Allâh’)a tapıcılar değilsiniz.” Yâni benim ibâdet edip durduğum mâbûdum Allâh’a ibâdet şânından olanlardan değilsiniz. Siz O’na tapmıyorsunuz da, tapmazsınız da. Zîrâ bundan önceki sûrelerden anlaşıldığı üzere ibâdetin şartı ihlâstır. Allâh’ın birliğine îman etmeyince O’na ibâdet edilmez. Allâh’a ibâdet eden, O’ndan başka tanrı tanımaz. Allâh’a başkalarını ortak koşarak veya Allah’tan başkasını Allah diye hayal ederek tapmak Allâh’a ibâdet değil, O’nu tanımamaktır.  Onun için müşrikler Allâh’a kulluk ediyoruz zannetseler bile kulluk etmiş olmazlar, kendi hayal ve hevâlarına taparlar. Bundan dolayı ‘De ki: Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi bana emrediyorsunuz, ey câhiller?’ (Zümer 39/64) buyurulmuştu. (ELMALILI 10/14)

(4).“Zâten ben (sizin) taptığınız putlara aslâ tapacak değilim.”  Yâni sâde şimdi tapyor olduklarınıza değil, Peygamber olarak gönderilmeden önce geçmişte taptıklarınız da dâhil olmak üzere hiçbirine ibâdet edici değilim; ne taparım, ne de tapmışım. (ELMALILI 10/14)

(5).“Siz de (aslında benim) ibâdet ettiğim (Allâh’)a ibâdet / kulluk edenlerden değilsiniz.”  Hiçbir zaman değilsiniz, etmediniz, etmiyorsunuz, edecek de değilsiniz. Yâhut siz de benim edeceğim tevhid ve ihlâs ile ibâdet etmediniz, etmiyorsunuz ve etmezsiniz. (ELMALILI 10/15)

(6).“Sizin (bâtıl) dîniniz size, benim (hak) dînim de banadır.”  Yâni benim dînim ayrı, sizin dîniniz ayrıdır. Ben sizin mâbudlarınıza tapanlardan değilim, siz de benim taptığım ilâha tapmıyorsunuz. Ben sizin mâbudlarınıza ibâdet edemem, siz de benim mâbûduma ibâdet için hazır değilsiniz. Onun için benim yolum ve sizin yolunuz hiçbir zaman birleşmez. Bu ifâde kâfirlere hoş görünmek için değil, kâfirleri üzerinde devam ettikleri sürece onlardan kesinlikle beraat ve ilişki kesmeyi ilân etmek içindir. Aynı zamanda kâfirlerin, din konusunda Allâh’ın Rasûlü ve O’na îman edenler ile hiçbir zaman uzlaşmayacağını belirtmeyi ve bu konuda ümitlerini kesmelerini de kapsamaktadır.  Bu beraat ilânı, bu sûreden sonra nâzil olan Mekki sûrelerde peşpeşe tekrarlanmıştır. (bk. Yûnus 10/41, 104; MEVDÛDİ 7/278, 279)

İslâm’ın tebliğine / insana ulaşmasına, onun hayata geçirilmesine engel olunmadıkça ve saldırılmadıkça prensip böyledir. Yoksa dinlerini onaylamak için değildir. (H. T. FEYİZLİ 1/603)

Hiç şüphesiz câhiliyye câhiliyyedir, İslâm da İslâm. Aralarında derin farklar vardır. Tek çâre, bütünüyle câhiliyeden sıyrılmak ve yine bütünüyle İslâm’a girmektir. Tek yol, içindeki bütün özellikleri ile câhiliyeden ayrılmak ve bütün özellikleri ile İslâm’a göç etmektir. Bu konuda atılacak ilk adım, dâvetçinin câhiliyye sisteminden farklı olduğunu ortaya koyması ve ondan tamâmen ayrı olduğunun bilincinde olmasıdır. Düşüncede, sistemde ve uygulamada tamâmen ayrı. Bu ortak noktalarda buluşmaya aslâ müsaade etmeyen bir ayrılıktır. Yardımlaşmayı imkânsız kılan bir farklılıktır. Ne zaman câhiliyye taraftarları bütünüyle câhiliyeden İslâm’a geçerlerse o zaman sona erer. Yama yok. Orta yolda çözüm arama yok. Yolun ortasında buluşma yok. (S. KUTUB, 10/590)