Nuh Suresi

71 / Nûh Sûresi

Mekke döneminde inmiştir. Adını, konusu olan Hz. Nuh ve tebliğinden almıştır. 28 âyettir. (H. T. FEYİZLİ, 1/569)

Rahmân ve Rahîm Allâh’ın adıyla

 71/1-4 KEŞKE  BİLSEYDİNİZ!

  1. Şüphesiz biz, Nûh’u; “Kendilerine acıklı bir azap gelmeden önce kavmini uyar.” diye peygamber olarak gönderdik.

2-4. (Nuh kavmine şöyle) Dedi: “Ey kavmim! Şüphesiz ben sizin için (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcı (peygamber)im.” 3-4. “Allâh’a kulluk edin, O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki (Allah da) sizin günahlarınızı bağışlasın ve (azap etmeksizin) sizi belli bir vakte kadar geciktirsin. Çünkü Allâh’ın (takdir ettiği) vakti geldiği zaman artık geri bırakılmaz. Keşke bilseydiniz (îman ederdiniz)!”

 1-4.(1).’Şüphesiz biz, Nûh’u; “Kendilerine acıklı bir azap gelmeden önce kavmini uyar.” diye peygamber olarak gönderdik.’ Gönderen Allah Teâlâ, gönderilen Nuh (as) ve kendilerine peygamberler gönderilenler Nuh (as)’ın kavmidir. Zîrâ bizim peygamberimizden önce her peygamber sâdece kendi kavmine gönderiliyordu. Bu da Tûfân’ın bütün yeryüzünü kaplamadığını ve Nûh’un kavminin yaşadığı bölgeyi içine aldığı görüşünü destekler. (S. HAVVÂ, 15/346)

Hadis: ‘Önceden bir peygamber sâdece kendi kavmine gönderilirdi, ben ise tüm insanlara gönderildim.’ (Buhâri Salât 56, Müslim Mesâcid 3, Dârimi Salât 111’den İ. H. BURSEVİ, 22/298)

(2).(Nuh) Dedi ki: “Ey kavmim! Şüphesiz ben sizin için (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcı (peygamber)im.” Allah yoluna çağıran dâvetçi görevini ve o görevin karakterini tanıtıp, başkalarına kendisi hakkında yanlış bir tasavvur verebilecek hiç kimseye fırsat bırakmamalıdır. (S. HAVVÂ, 15/348)

(3, 4).“Allâh’a kulluk edin, O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki (Allah da) sizin günahlarınızı bağışlasın’ Birincisi Allâh’a ibâdet, ikincisi takvâ ve üçüncüsü Rasûl’e itaat. İşte Hz. Nuh, risâleti tebliğe başladığında kavmini bu üç şeye dâvet etmişti: Allâh’a ibâdetin anlamı, başkalarına ibâdet etmeyi bırakarak yalnızca O’na ibâdette bulunmak ve O’nun emirlerini yerine getirmektir. Takvâ’dan kasıt, Allâh’ın hoşnut olmadığı bütün işlerden – ki o ameller Allâh’ın azâbına sebep olur – sakınmak ve Allah’tan korkarak yaşamaktır. Üçüncü olarak, ‘bana itaat edin’den kasıt, ‘Benim size Allâh’ın Rasûlü olarak tebliğ etmekte olduğum emirlere itaat edin’ demektir. (MEVDÛDİ, 6/431)

‘Çünkü Allâh’ın (takdir ettiği) vakti geldiği zaman artık geri bırakılmaz.’  (…) Söz konusu (1 ile 4’üncü) âyetler bağlamında kastedilen ecel, Hz. Nûh’un kavmi için belirlenmiş olan toplumsal ölüm ecelidir. Yâni yüce Allah, topluluk olarak îman etmeleri şartıyla onlar için bir ecel takdir etmiştir. Ancak inkârda ısrar ettikleri takdirde önceden belirlenen ecel gelmeden yine topluluk olarak cezâlandırılıp helâk edilmeleri de ilâhi takdîrin bir gereğidir. İman etmeleri durumunda ise, önceden belirlenen o vakte kadar toplumsal varlıklarını devam ettirmeleri mümkün olacaktır. (M. DEMİRCİ, 3/428)

 71/5-14  NE  ZAMAN DÂVET  ETTİYSEM  AYAK  DİREDİLER

5, 6. (Nuh tekrar) dedi ki: “Ey Rabbim! Hakikaten ben, kavmimi gece ve gündüz (îmâna) dâvet ettim. Fakat benim dâvetim, ancak onların (îmandan) kaçışını artırdı.”

  1. (Yâ Rabbi,) Şüphesiz ben, kendilerini bağışlaman için (îmâna gelsinler diye) ne zaman dâvet etsem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, (şirke ve küfre sapmada) ısrar ettiler ve büyüklendikçe büyüklendiler.”

8, 9 “Sonra hakikaten ben onları, yüksek sesle dâvet ettim.”  9. “Daha sonra ben, onlara hem açıktan açığa tebliğ ettim, hem de gizliden gizliye onlarla konuştum.”  

10-11. Dedim ki: “Artık Rabbinizden mağfiret dileyin. Çünkü O çok bağışlayıcıdır. 11. “(İstiğfârınız ve duânız sebebiyle Allah) gökten üstünüze bol yağmur göndersin. 

  1. “Sizi mallar ve oğullarla desteklesin, size bahçeler meydana getirsin ve size ırmaklar akıtsın.”

13, 14. “(Nuh kavmine şöyle dedi: Ey kavmim!) Size ne oluyor da, Allâh’ın büyüklüğünü takdir edip inanmıyorsunuz?” 14. “Hâlbuki O, sizi türlü türlü hâllere koyarak yarattı.” [bk. 39/6]

 5-14. (7).(Yâ Rabbi,) Şüphesiz ben, kendilerini bağışlaman için (îmana gelsinler diye) ne zaman dâvet etsem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar’ Yâni dâveti duymamak için kulaklarını kapattılar. ‘Parmakları kulaklarının üzerine koymak’ ifâdesi, olayın kinâye yolu ile anlatımıdır ancak hakiki anlama alınmasına da herhangi bir engel yoktur. (İ. H. BURSEVİ, 22/307)

‘elbiselerine büründüler’ Hz. Nûh’un sözünü duymak istemedikleri gibi, yüzünü de görmek istemiyorlardı. Yâhut bunu, Nuh (as) yanlarından geçerken onları tanımasın ve kendilerini çağırmasın diye yapıyorlardı. Nitekim Mekke kâfirleri de aynı küstahlığı Peygamberimiz (s)’e karşı sergiliyorlardı. (bk. Hûd, 11/5, Ö. ÇELİK, 5/248)

‘küfürde direttikçe direttiler’ Onlar, hem kendi bâtıl yollarında yürümekte ısrar ettiler hem de gerçek dâveti dinleyip kabul etmeme husûsunda ısrar edip durdular. (Ö. ÇELİK, 5/248)

‘ve büyüklendikçe büyüklendiler’ Hakkı kabul etmemede büyüklendikçe büyüklendiler. ‘Senin peşinden gelenler toplumun en bayağı kimseleri iken, bizim sana inanmamızı nasıl beklersin?’ dediler. (Şuarâ 26/111, Ö. ÇELİK, 5/248) (..) İnkârcılar ve münâfıklar her devirde, tâğûtlara ve hevâlarına bağlanıp ilâhî vahye kulak tıkamışlardır. Aynı zamanda yayılmasını ve insanların ona meylini ve ona gidişini önlemeye çalışmışlardır. (H. T. FEYİZLİ, 1/569)

(8, 9).“Sonra ben onları, yüksek sesle dâvet ettim.” “Daha sonra ben, onlara hem açıktan açığa tebliğ ettim, hem de gizliden gizliye onlarla konuştum.” Bu âyet-i kerîme kâfirleri dâvetin,  -bir önceki âyette bütün vakitlerde yapıldığını zikrettikten sonra-  bütün hâllerde işlendiğine işâret etmektedir. Yâni onları tekrar tekrar, bir daha, bir daha, muhtelif şekillerde, çeşitli üslûplarla dâvet ettim. sümme: sonra’ kelimesi, dâvet şekillerinin çeşitliliğini ifâde etmek için getirilmiştir. (İ. H. BURSEVİ, 22/309)

(10).‘Dedim ki: “(Ey Rabbim,) Artık Rabbinizden mağfiret dileyin. Çünkü O çok bağışlayıcıdır.’ “(İstiğfârınız ve duânız sebebiyle Allah) gökten üstünüze bol yağmur göndersin.’ Bu âyetten dolayı istiskâ namazında Nuh sûresinin okunması müstehaptır. Müminlerin emiri Hz. Ömer (r)’dan rivâyet olunduğuna göre o, Allah’tan yağmur istemek için minbere çıktı. Mağfiret diledi ve istiğfarında bâzı âyetler okudu. Okuduğu âyetler içinde (…) (Nuh 71/10-11) âyeti de vardı. (İbn Kesir’den, S. HAVVÂ, 15/356, 357)

Yağmur duâsı sünnettir. Hz. Peygamber ve dört halîfe yağmur duâsı yapmıştır. Hz. Peygamber, bir sahâbenin kuraklık yüzünden Cuma namazında duâ etmesini istemesi üzerine duâ etmiş, hemen namazdan sonra başlayan yağmur bir hafta sürmüş, âfet hâlini almaması için ertesi hafta, yağmurun ihtiyaç olan beldelere yayılması için duâ etmiştir. (…) Ebû Hanîfe’ye göre yağmur duâsı sâdece duâ ve istiğfardan ibârettir. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre ise duâda cemaatle iki rekât namaz kılmak müstehaptır. (H. DÖNDÜREN, 2/923)

(12).“Sizi mallar ve oğullarla desteklesin, size bahçeler meydana getirsin ve size ırmaklar akıtsın.” İbn Kesir der ki: ‘Eğer Allâh’a tevbe eder, O’ndan bağışlanma ister ve O’na itaat ederseniz rızkınız çoğalır, hayvanlarınızın memeleri süt akıtır ve Allah sizi mallar ve oğullarla destekler. Size mallar, evlât ve içinde çeşitli meyveler bulunan, aralarında ırmaklar akan bahçeler verir. Bu, özendirme yoluyla dâvet şeklidir. (S. HAVVÂ, 15/351)

(13).“Size ne oluyor da, Allâh’ın büyüklüğünü takdir edip inanmıyorsunuz?” Niçin Allâh’ı hakkıyla ululamıyorsunuz? Niçin Allâh’ın musîbet ve cezâsından korkmuyorsunuz? (S. HAVVÂ, 15/351)

(14).“Hâlbuki O, sizi aşamalardan geçirerek yarattı.’ O sizi önce meni, sonra yapışkan bir şey, sonra bir çiğnem et, sonra da et ve kemik merhâlelerinde defâlarca yaratmıştır. Hâl böyleyken ve bu hâl îman etmeyi gerektirirken, siz neden Allâh’a inanmıyorsunuz? (S. HAVVÂ, 15/352)

 71/15-20  YERYÜZÜNÜ  SİZİN  İÇİN  BİR  SERGİ  YAPMIŞTIR

  1. (Ey kavmim!) Allâh’ın yedi göğü(n katlarını/katmanlarını) birbiriyle âhenkli olarak nasıl yarattığını görmediniz mi?” [bk. 2/29; 17/44; 23/17; 65/12]
  2. “Bunların içinde aya aydınlık verip güneşi de (ışık kaynağı) bir kandil yapmıştır.”

17, 18. “(Ey kavmim!) Allah, bitkilerde olduğu gibi, sizi de yerden yetiştirdi.”  18. “Sonra sizi yine oraya döndürecek ve (mahşerde kabirlerden) diriltip çıkaracaktır.

19, 20. “Allah, yerde geniş geniş yollar (açıp) gidesiniz diye yeri sizin için bir yaygı yapmıştır.”

 15-20. (15).“Görmüyor musunuz? Allâh’ın yedi göğü birbiri üstünde nasıl tabakalar hâlinde yaratmıştır?” Abdullah b. Abbas ve Süddi’ye göre bu âyette ifâde edilen ‘seb’a semâvatin tıbâka’ sözüyle ‘üst üste oluşan yedi gök tabakası’ kastedilmiştir. (M. DEMİRCİ, 3/429) (..) Ay, güneş, yıldızlar ve bütün gezegenler yakın göktedir. Yakın gök ise yedi gökten biridir. Yedi gök hakkında ise bilgimiz yoktur. Bunlar, görmeksizin inanmamız emredilen gayb âlemine âit şeylerden bâzılarıdır. (S. HAVVÂ, 15/359)

(16).“Bunların içinde aya aydınlık verip güneşi de bir kandil yapmıştır.” Nuh –aleyhi ‘s selâm- önceki âyetlerde Allâh’ın varlığını ve kudretini gösteren insanın oluşum ve gelişimiyle ilgili delillere dikkat çekmişti; burada da dış dünyâdaki delillerden örnekler verilmektedir. (yedi gök hakkında bilgi için bk. Bakara 2/29; Talâk 65/12; KUR’AN YOLU, 5/466))

Cenâb-ı Hak arz ve güneşten her birini gece ve gündüzün bilinmesi için ayrı ayrı yaratmıştır. Güneşin doğuşuyla gündüz, batışıyla da gece bilinir. Ay’a da birtakım konak yerleri ve burçlar takdir etmiştir. Işığı bâzan artarak dolunay hâline gelir, sonra eksilmeye başlar; ayların ve senelerin sona erdiğini göstermek için tamâmen kaybolur. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: ‘Güneş’i ışıklı ve Ay’ı nurlu yapan, yılların sayısını ve hesâbı bilmeniz için Ay’a konak yerleri düzenleyen O’dur. Allah bunları ancak gerçeğe göre yaratmıştır. Bilen millete âyetleri uzun uzadıya açıklıyor.’ (Yûnus, 10/5; S. HAVVÂ, 15/358)

(17, 18).“Allah, bitkilerde olduğu gibi, sizi de yerden yetiştirdi.” Hiç kuşkusuz bu, dikkat çekici bir olgudur. Çünkü bu olgu, yeryüzündeki hayâtın kaynağının birliğine işâret ediyor. İnsanların da tıpkı bitkiler gibi topraktan yeşerdiklerini; toprakta bulunan belli başlı elementlerden meydana geldiğini, bu elementlerden oluşan besinlerle beslenip geliştiğini anlatıyor. Şu hâlde insan da topraktan çıkan herhangi bir bitkidir. Yüce Allah bitkilere o tür bir hayat bahşettiği gibi, insana da bu tür bir hayat bahşetmiştir. Ama her ikisi de toprağın ürünüdür. (S. KUTUB, 10/203)

‘Sonra ölünce sizi yere döndürecek’ Bir gün her insan ölecektir. (21/35). Ölen insanın bedenitoprağa verilir. Zamanla beden toprakta çürür ve toprağa dönüşür. (..) ‘Kıyâmet kopunca sizi diriltip yerden çıkarır.’ İsrâfil adlı meleğin ikinci defâ sûr denilen âlete üflemesi ile bütün ölüler diriltilir (39/68) ve kabirlerinden çıkarlar. (İ. KARAGÖZ 8/237)

(19, 20).“Allah, onda geniş geniş yollar (açıp) gidesiniz diye yeri sizin için bir yaygı yapmıştır.” İbn Kesir der ki: ‘Üzerinde yerleşesiniz, dilediğiniz ülkesinde ve köşesinde dolaşasınız diye yeryüzü(nü) sizin için yarattı.’ (S. HAVVÂ, 15/352)

 71/21-28  ZÂLİMLERİN  ANCAK  HELÂKİNİ  ARTTIR

21, 22. Nuh kavmini şikâyetle şöyle) dedi ki: “Ey Rabbim! (Bu öğütlere rağmen) doğrusu onlar bana karşı geldiler. Malı ve çocuğu kendisine ziyandan başkasını artırmayan (şımarık zengin) kimselerin peşinden gittiler. 22. “Büyük büyük hile (ve tuzak)lar kurdular.”

  1. Dediler ki: “İlâhlarınızı sakın terk etmeyin. (Putların en büyükleri olan) Vedd’i, Suva’ı, Yeğûs’u, Ye’ûk’u ve Nesr’i aslâ bırakmayın.”
  2. (İleri gelen) Müşrikler birçoğunu sapıklıkta bıraktılar. (Rabbim!) Sen de zâlimlere şaşkınlıklarını artır!”
  3. (İşte sırf bu) günahlarından dolayı (Tûfan ile) suda boğuldular, (ardından) da ateşe atılacaklar. Kendilerine Allah’tan başka yardımcılar da bulamayacaklar.

26, 27. Nuh (Rabbine şöyle) duâ etti: “Ey Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!” 27. “Çünkü sen onları bırakırsan, hem kullarını saptırırlar hem de (kendileri gibi) ahlâksız ve kâfir kimseler yetiştirirler.”

  1. “Ey Rabbim! Beni, anamı, babamı, îman etmiş olarak evime (mescide veya gemime) gireni (kıyâmete kadar gelecek) mü’min erkekleri ve mü’min kadınları sen bağışla. Zâlimlere de helâkini artır!” [bk. 11/36-37; 21/76; 54/9-10]

 21-28. (21).Nuh (as) şikâyet ederek dedi ki: ‘Rabbim, doğrusu bunlar, bana isyan ettiler.’ İbâdet, takvâ, itaat, istiğfar ve tâzim konularındaki emirlerimi dinlemediler. ‘ve malı, çocuğu, kendisine sâdece zarar getiren kimseye uydular.’ Ayaktakımı hâlk ve fakirler; malı çocuğu âhirette kendisine sâdece zarar getirecek olan başkanlara, serveti çok ve çocukları kalabalık kimselere uydular. (S. HAVVÂ, 15/353)

(22).“Büyük büyük hîleler kurdular.” Âyetin anlamı; kendi adamlarına, kendilerinin hak ve hidâyet üzere olduklarını göstermek için büyük büyük hîleler kurdular, demektir. Nitekim Kıyâmet gününde adamları onlara: ‘Hayır, gece gündüz hîle kuruyor ve bize Allâh’ı inkâr etmemizi ve O’na ortaklar koşmamızı emrediyordunuz.’ (Sebe 34/33) derler. (İbn Kesir’den, S. HAVVÂ, 15/360)

(23).O liderler, önderler kendilerine tâbi olanlara ve düşük seviyedeki kimselere ‘sakın ilâhlarınızı bırakmayın’  yâni onlara ibâdeti kesinlikle bırakmayın. Nûh’un Rabbine ibâdet etmeye kalkmayın (dediler). (İ. H. BURSEVİ, 22/326)

23’üncü âyette Nuh kavminin taptığı putların beş tânesinin ismi sayılmaktadır. İbn Abbas (ra)’ın bildirdiğine göre bu putların isimleri, aslında sâlih insanlara âit idi. Onlar öldükten sonra, şeytan o kavme: ‘Toplantı yerlerinizin karşısına bunlar için anıtlar dikin ve onların adlarını verin!’ diye telkinde bulundu. Önceleri bunlara tapan yoktu. Fakat onlar ölüp gittikten sonra, bu isimlerin sâhipleri hakkındaki bilgiler de unutuldu ve insanlar onlara tapmaya başladı. (Buhâri Tefsir 71/1’den Ö. ÇELİK, 5/251)

(24).‘Rabbim! Sen bu zâlimlerin sâdece şaşkınlığını arttır.’ Bu bedduâ, uzun süre mücâdele eden, çok meşakkat çeken, her türlü yola başvurduktan sonra zâlim, azgın ve kıt anlayışlı kalplerde hayır olmadığını anlayan, bunların hidâyeti hakketmediklerini, kurtuluşa lâyık olmadığını  gören bir kalpten yükseliyor. (S. KUTUB, 10/206)

(25).‘Nuh kavmi günahları yüzünden suda boğuldular; (ardından) da ateşe sokuldular.’ Hatâları, günahları ve isyanları yüzünden suda boğuldular, ateşe sokuldular. Bu âyette bağlaç olarak ‘fa’ harfinin kullanılmış olması bir amaca yöneliktir. Çünkü ateşe sokulmaları ile suda boğulmaları arasında uzun bir zaman yoktur. Aradaki zaman farklılığı kısadır, yok gibidir. Çünkü zaman, Allâh’ın ölçüsünde bir değer ifâde etmez. Sıralanış ve ardardalık onların dünyâda boğulmaları ve âhirette ateşe sokulmalarından kaynaklanıyor. (S. KUTUB, 10/206)

Âlûsi, ‘ateşe atıldılar’ âyetiyle ilgili olarak der ki: ‘Bu ateş, berzah ateşidir. Bundan maksat da kabir azâbıdır. İster suda boğulsun, ister ateşte yanarak can versin, isterse yırtıcı hayvanlara yem olsun, kabirde göreceği azâbı yine görür.’ (S. HAVVÂ, 15/354)

‘Kendilerine Allah’tan başka yardımcılar da bulamadılar.’ Yâni, kendilerinin yardımcıları zannettikleri ilâhlar bunları kurtaramadı. Bu âdetâ, Mekke ehline bir îkazda bulunma idi. Allâh’ın azâbı geldiğinde bu güvendiğiniz ilâhların size de hiçbir yardımı olmayacak. (MEVDÛDİ, 6/436)

(26).‘Nuh dedi ki: “Ey Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!” Nuh peygamber, artık bundan sonra inkârcılar arasından kendisine îman edenlerin çıkmayacağını vahiy yoluyla öğrenince yeryüzünde inkârcılardan hiç kimseyi bırakmamasını Allah Teâlâ’dan niyaz etmiştir. Âyetin devâmı, Nûh’un kişisel sebeplerden değil, gelecek nesillerin kurtuluşu için böyle bir bedduâda bulunduğunu göstermektedir. (KUR’AN YOLU, 5/468)

(27).“Çünkü sen onları bırakırsan, hem kullarını saptırırlar hem de (kendileri gibi) ahlâksız ve kâfir çocuklar dünyâya getirirler.” Onlar toplumun içinde bâtıl ve sapık geleneklerin yayılmasına önayak olurlar. Bunlara dayalı gelenekler, rejimler, düzenler ve yasalar oluştururlar. Bunların gölgesinde de Hz. Nûh’un söylediği gibi ancak ahlâksızlar, kâfirler yetişir. (S. KUTUB, 10/207)

(28).“Ey Rabbim! Beni, anamı, babamı, îman etmiş olarak evime (mescide veya gemime) gireni (kıyâmete kadar gelecek) mü’min erkekleri ve mü’min kadınları sen bağışla. Zâlimlere de helâkten başka (bir şey) artırma!” Kaynaklar Hz. Nûh’un anne ve babasının mümin olduklarını, bu sebeple onlar için duâ ettiğini kaydetmişlerdir. ‘İnanmış olarak evime girenleri’ ifâdesiyle mümin olmayan karısı ve oğlunu duâsının dışında tuttuğu anlaşılmaktadır. Nuh (as)’ın duâsının kıyâmete kadar gelecek olan bütün müminleri kapsadığı, aynı şekilde zâlimler aleyhindeki bedduâsının da kıyâmete kadar gelecek olan bütün zâlimler hakkında geçerli olduğu kabul edilir. (KUR’AN YOLU, 5/468)

İbn Kesir şöyle der: ‘li’l mü’minîne ve’l mü’minât’ bütün erkek ve kadın müminler için bir duâdır. Onlardan ölmüş olanlarını ve dirilerini içine alır. Nuh (as)’a uyarak bu şekilde duâ etmek müstehaptır. Nitekim hadislerde meşhur ve meşru bir şekilde bize ulaşan duâlarla duâ etmek de müstehapdır.’ (S. HAVVÂ, 15/356)