Şems Sûresi

91 / Şems Sûresi

Mekke döneminde inmiştir. 15 âyettir. Şems, “güneş” demektir. Adını ilk âyetteki ilgili kelimeden almıştır. (H. T. FEYİZLİ, 1/594)

Rasûlullah (s) kabîlesine imamlık yapan Muaz b. Cebel’e yatsı namazında uzun sûreler yerine Şems sûresi gibi kısa sûreler okumasını tavsiye etmiştir. (Buhâri Ezan 63, Müslim Salât 178’den Ö. ÇELİK, 5/473)

Rahmân ve Rahîm Allâh’ın adıyla

 91/1-10  NEFSİNİ  ARINDIRAN  KURTULUŞA  ERMİŞTİR

1-8. Güneşe ve onun ışığına, (ışık bakımından) onu takip ettiğinde aya, (güneş) açıp parlattığında gündüze, onu(n ışığını) örttüğü zaman geceye, göğe ve onu binâ edene, yere ve onu (hayâta elverişli olarak) ‘yayıp döşeyene’, her bir nefse ve onu (insan şeklinde) düzenleyene, sonra da ona, hem  kötülüğü, hem de ondan sakınmayı/ korunmayı ilham eden (onlara bilme kâbiliyeti veren)e andolsun ki!

9-10. O (nefsi)ni (günahlardan) tertemiz yapan, kesinlikle kurtulup umduğuna ermiştir. Onu (günahlarla) örtüp gömen de elbette ziyâna uğramıştır. [krş. 92/12-18]

 1-10. (1, 2).‘Güneşe ve onun ışığına, (ışık bakımından) onu takip ettiğinde aya, (güneş) açıp parlattığında gündüze, onu(n ışığını) örttüğü zaman geceye, göğe ve onu binâ edene, yere ve onu (hayâta elverişli olarak) ‘yayıp döşeyene’, her bir nefse ve onu (insan şeklinde) düzenleyene, sonra da ona, hem kötülüğü, hem de ondan sakınmayı/ korunmayı ilham eden (onlara bilme kâbiliyeti veren)e  andolsun.’  Câlib-i dikkattir ki, Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hak, nefis tezkiyesinden başka hiçbir hususta, bu şekilde üst üste onbir defa yemin etmemektedir. Bu gerçek, insanın kurtuluşu için nefs tezkiyesinin ne kadar önemli ve zarûri olduğunu ifâdeye yeterlidir. (Ö. ÇELİK, 5/475)

(1, 2, 3).‘Andolsun Güneş’e ve aydınlığına,’ ‘Ardından gelmekte olan Ay’a,’ ‘Onu açığa çıkardığında gündüze,’ Burada kâinatla ilgili bir mûcize (…) vardır. Çünkü görünüşte güneş, gündüzü ortaya çıkarmaktadır. Bu ise şâyet, yeryüzü dönmez, sâbit olursa mümkündür. Ama dünyâ kendi ekseni etrafında dönmektedir. O hâlde gündüz, güneşi ortaya çıkarmaktadır. Demek ki, yerin kendi etrâfında dönmesi Güneş’i gizler veya ortaya çıkarır. (S. HAVVÂ 16/219)

(4).‘Onu örtüp bürüdüğünde geceye,’ (…) Güneş’i örten gecedir, o kendi kendine kaybolmamaktadır. Bunun da yerin dönmesi konusuyla ilgisi vardır. O hâlde bu âyet, daha önce geçen mânâyı tamamlamaktadır. Dolyısıyla bu âyette i’cazla birlikte kâinatla ilgili bir mûcize de vardır. (S. HAVVÂ 16/220)

(5, 6).‘Göğe ve onu binâ edene, (yemin olsun)’ ‘Allah onu binâ etti. Yüksekliğini yükseltti ve nizâmını koydu.’ (Nâziât 79/27-28). Mânâsınca onda asılı yıldızları ve cisimleri yaratıp aralarındaki yüksek ve geniş mesâfe ve yükseklik ile berâber birbirlerine bitişik bir binâ bölümleri ve parçaları gibi tam bir kudretle bağlayarak ve yükseklikte denge ve düzenini koyup içinde yaşanacak yükseltilmiş ve süslenmiş bir binâ hâlinde yapıp düzelten yüce Allâh’a, yâhut onu öyle binâ edişine, inşâ ediş tarzına, kânunlarına, ‘ve arza ve onu döşeyene,’ bir döşek gibi döşeyip üzerinde yaşanabilecek şekilde altınıza seren o yaratıcıya veyâhut öyle döşeyişine, döşeyişindeki eşsiz tarz ve biçime yemin olsun. (ELMALILI, 9/238)

(7).‘Nefse ve onu biçimlendirene (yemin olsun)’ Nefis, ruh ile bedenden oluşan zat veya bedeni yöneten ruhtur. Nefis deyince, bunlar anlaşılır. Bedenin düzgünleştirilmesi yaratılışının ‘Onu düzeltip rûhumdan ona üflediğim zaman. (Hicr 15/29) âyeti mânâsınca ruh üfürülebilir bir seviyeye getirilmesidir. Nefsin düzgünleştirilmesi ise, rûhun üflenmesiyle olgunlaşmasına kâbiliyetli olmak üzere uzuvlarının ve iç ve dış kuvvetlerinin düzenine konulmasıdır. (ELMALILI, 9/240)

(8).(Andolsun ki Allah)  Ona (nefse) kötülük ve iyilik yapma kâbiliyetlerini ilham etti.’ (..) Bu âyet, her insanın yaratılışı itibâriyle kötülük ve iyilik potansiyelini kendi nefsinde hazır bulduğuna işâret etmektedir. Çünkü Allah Teâlâ bu duyguyu insanın özüne yerleştirmiştir. İnsan nefsine kötülük ve iyilik duygusunun yerleştirilmesi de iki anlama gelmektedir: Birincisi, yaratıcının insanı söz konusu iki eğilime müsâit bir kıvamda yaratmasıdır. Bundan dolayıdır ki, bu his herkeste mevcuttur. İkincisi de her insana iyilik ve kötülük yapma kabiliyetinin verilmesidir. Bu kâbiliyet sebebiyledir her insan tasavvur eder ki, kötülük (fücur) çirkindir, iyilik (takvâ) ise güzeldir. Çünkü Yaratıcı normal olan her insana doğuştan iyi ve kötüyü ayırdetme yeteneğini vermiştir. (MEVDÛDİ’den M. DEMİRCİ, 3/573)

(9).‘Elbette nefsini temizleyen kurtulmuştur.’ Yâni günahlardan temizleyip takvâ ile terbiye etmek ve geliştirmek sûretiyle feyizlendiren kimseler; (başka bir anlam ile) Allâh’ın böyle temizlediği, ilham almış temiz nefis, gerçek kurtuluşu buldu. ‘Gir kullarımın içine, gir cennetime.’ (Fecr 89/29, 30) hitâbına nâil olarak kurtulup murâdına erdi. (ELMALILI, 9/243)

Nefsi tezkiye, öncelikle onu küfür, cehâlet, kötü hisler, yanlış inançlar ve fenâ huylardan temizlemektir. Onu İslâm’a aykırı her türlü itikâdi, ahlâki ve ameli yanlışlıklardan arındırmaktır. Onu temizleyip kötülüklerden koruduktan sonra da îman, ilim, irfan, hikmet, iyi duygular, güzel huylar gibi takvâ özellikleriyle terbiye ederek onu rûhâniyetle doldurmaktır. (Ö. ÇELİK, 5/477)

(10).‘Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.’ Yâhut başka bir anlam ile Allâh’ın öyle alçaltıp gömdüğü günahkâr ve alçak nefis de gerçekten zarar edip hüsrâna uğradı. Kendini kurtaramayıp bütün hayalleri ters yüz olmuş ve her ümitten mahrum olarak ‘Keşke hayâtım için birşeyler yapıp gönderseydim.’ (Fecr 89/24) diye diye sonsuz azap, kopmaz bağ içinde pişmanlık ve hüsrâna düştü,  gitti. (ELMALILI, 9/243)

Hadis: Akıllı, nefsine hâkim olup onu hesâba çekerek ölüm ötesi için çalışandır. Ahmak da nefsini hevâsına uydurduğu hâlde Allah’tan iyilik bekleyip durandır.’ (Tirmizi Kıyâme 25, İbn Mâce Zühd 31’den Ö. ÇELİK, 5/478)

Hadis: ‘Allâh’ım nefsime takvâ nasip et ve onu her türlü günahtan temizle. Zîrâ onu en iyi temizleyecek olan sensin. Ona yardım edip eğitecek olan da sensin. Allâh’ım! Faydasız ilimden, ürpermeyen kalpten, doymak bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan duâdan sana sığınırım.’ (Müslim Zikir 73, Nesâi İstiâze 13’den Ö. ÇELİK, 5/478)

 91/11-15  ALLÂH’IN  DEVESİNE  VE  ONUN SU  HAKKINA DOKUNMAYIN

11-15. Semûd (kavmi) azgınlığı yüzünden (peygamberleri Sâlih’i) yalanladı.  12. Hani onların en bedbaht olanı (mûcize olarak verilen deveyi öldürmek için) ileri atılmıştı.  13. Allah’ın peygamberi (Sâlih) onlara: “Allâh’ın dişi devesine ve onun su içmesi (nöbeti)ne dokunmayın.” demişti. [bk. 7/73; 26/155; 54/28]  14. Fakat onu yalanladılar, onu (deveyi) de (ayaklarından biçerek) devirip kestiler. Rableri de onları, günahları yüzünden üst üste azap indirdi, orayı dümdüz etti.  15. Bunun sonucundan (yere batırmasından) da, O korkacak değildir.

 11-15. (1-14).‘Semûd (kavmi) azgınlığı yüzünden (peygamberleri Sâlih’i) yalanladı.’  ‘Hani onların en bedbaht olanı ileri atılmıştı.’  ‘Allâh’ın peygamberi (Sâlih) onlara: “Allâh’ın dişi devesine ve onun su içmesi (nöbeti)ne dokunmayın.” demişti.’  ‘Fakat onu yalanladılar, onu (deveyi) de devirip kestiler. Rableri de onları, günahları yüzünden üst üste azap indirdi, orayı dümdüz etti.’  Günahlara batmış nefsin durumunu açıklamak üzere târihten Semûd kavmi örnek olarak verilir. Çünkü önceki azâba uğrayan kavimlerden yerleşim yeri Mekkelilere en yakın olan topluluk bunlardı. Hicaz’ın kuzeyinde onların târihi kalıntıları mevcuttu. Mekkeliler ticâret için Şam’a gittiklerinde buradan geçerlerdi. Semûd kavmi,  mûcize olarak istedikleri deveyi boğazlamak sûretiyle cezâyı hak etmişler ve helâk edilmişlerdi. (bk. A’raf 7/73-79; Hûd 11/61-68; Kamer 54/23-32; Ö. ÇELİK, 5/480)

(…) Onlar peygamberlerini yalanlamışlar ve deveyi kesmişlerdi. Deveyi kesen ise işte en azgınları idi. Ancak ne var ki, hepsi sorumlu tutuldular ve dişi deveyi tümü birden kesmiş kabul edildiler. Aslında onlar o azgının elini tutup da deveyi ortaklaşa kesmemişlerdi fakat onun yapmasına göz yummuşlardı. Bu, dünyâ hayâtında, sosyal sorumluluğu ortaklaşa yüklenme konusundaki İslâm’ın temel prensiplerinden birisidir. Ancak bu prensip âhirette verilecek cezâlarda kişisel sorumluluk ilkesi ile çelişmez. Çünkü hiçbir kimse, başkasının günahını yüklenmez. Üstelik karşılıklı olarak öğüt vermeyi, dayanışmayı ve iyiliğe teşvik etmeyi ihmal etmek, azgınlık ve kötülük edenlere engel olmamak da günahtır. (S. KUTUB, 10/494)

İnsanlar başıboş yaratılmamıştır. Yaptığı günah işler kimsenin yanına kâr kalacak değildir. İyiliği emir ve kötülükten menetmenin yapılmadığı ve günahkârlığa devam edilen yerlerde, ferdin veya bir grubun âsîliğine karşı, cezâ umûmî gelir. [bk. 8/25](H. T. FEYİZLİ, 1/594)

(15).‘Bunun sonucundan (yere batırmasından) da, O korkacak değildir.’ Yâni Allah, dünyâdaki padişahlar ve hükümdarlar gibi, harekete geçmeden önce sonucunun ne olacağını düşünmeye ihtiyâcı yoktur. O’nun iktidârı herşeyin üstündedir. Allah, Semûd kavminin taraftarlarının intikam alabileceğini düşünmekten de münezzehtir. (MEVDÛDİ, 7/136)