Talak Suresi

65 / Talâk Sûresi

Medîne döneminde inmiştir. 12 âyettir. Adını ilk bölümde ele alınan “talâk” (boşanma ve boşama) hükmünden almıştır. (H. T. FEYİZLİ, 1/557)

Rahmân ve Rahîm Allâh’ın adıyla

 65/1-5 KİM  ALLÂH’IN  SINIRLARINI  AŞARSA

  1. Ey Peygamber(im)! (Son çâre olarak) kadınları boşayacağınız vakit, iddetleri içinde (âdet hâlinden temizlendikten sonra ve kendilerine yaklaşmadan) boşayın ve iddeti sayın (üç defa âdet görme veya temizlenmelerine kadar bekleyin). Rabbiniz Allâh’a saygılı olup emrine uygun hareket edin. (Bu bekleme müddeti içinde, kadınlar evlenemezler. Siz de) evlerinden onları hemen çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Ancak apaçık bir hayâsızlık (zinâ) ya da aşırı edepsizlik yapmaları hâriçtir. Bunlar Allâh’ın sınırlarıdır. Kim de Allâh’ın sınırlarını (çiğneyip) aşarsa, hakikaten kendine yazık etmiş olur. Nereden bileceksin! Bakarsın ki Allah, bu (bir veya iki defa boşama)dan sonra (bekleme müddetleri bitmeden aranızda) yeni bir iş (bir sevgi) meydana getirir (tekrar anlaşıp birleşme hâsıl olur). [bk. 4/19]
  2. Sonra (onlar, iddetleri için evde en fazla üç ay bekleme) müddetlerinin sonuna doğru vardıkları zaman, ya (dönerek) onları (nikâhınız altında) güzelce tutun, yâhut güzellikle (haklarını vererek) onlardan ayrılın. (Eşinize tekrar dönerken veya son kez boşarken de) içinizden adâlet sâhibi iki şâhit tutun. (Ey şâhitler!) Siz de şâhitliği Allah için yerine getirin. İşte Allâh’a ve âhiret gününe inanan kimseye bununla öğüt verilir. Kim de Allâh’a saygı duyup emirlerine uyarsa, (Allah) ona (selâmete) çıkacak bir imkân sağlar.
  3. Ona, tahmin etmediği yerden rızık verir. Kim de Allâh’a güvenip dayanırsa, O, ona yeter. Şüphesiz ki Allah, emrini yerine getirendir. Allah, herşey için bir ölçü (bir sınır) koymuştur.
  4. Âdet görmekten ümidini kesen (yaşlı) kadınlarınızın iddet (bekleme süre)lerinde eğer şüphe ederseniz, (bilin ki) onların da iddeti üç aydır. Henüz âdet görmeyenler de öyledir. Hâmilelerin de iddet müddetleri (doğurup) yüklerini bırakmalarına kadardır. Kim Allâh’ın emirlerini yerine getirirse, (Allah) ona işinde bir kolaylık verir.
  5. İşte bu (hükümler), Allâh’ın emridir ki onu size indirmiştir. Kim de Allâh’ın emirlerine uygun yaşar / aykırı davranmaktan sakınırsa, (O da) onun kabahatlerini örter ve onun mükâfâtını büyültür / artırır.

 1-5. (1).‘Ey Peygamber! (Son çâre olarak) kadınları boşayacağınız vakit, iddetleri içinde (âdet hâlinden temizlendikten sonra ve kendilerine yaklaşmadan) boşayın ve iddeti sayın.’ Talâk / Boşama: (…) Nikâh bağını çözüp, kadını serbest bırakmaktır; daha açık bir ifâdeyle ‘boşamak’ tır. İslâm boşanmayı helâllerin Allâh’a en az hoş geleni olarak kabul etmekle berâber, çeşitli sebeplerle şiddetli geçimsizlik yaşayan eşlere, bir çıkış yolu olarak meşru kılmış ve onun şartlarını da beyan etmiştir. Nitekim Bakara sûresi 226-242 nci âyetlerde bu husûsa genişçe yer verilir. Ayrıca Ahzab sûresi 49’uncu âyette de meselenin bir yönüne temas edilir. Talâk sûresi bu âyet-i kerîmelerde ise boşanma ile alâkalı (…) hükümler yer alır: (Ö. ÇELİK, 5/161)

Boşanma Çeşitleri: (a) Ric’i (cayılabilir) Boşanma: Normal boşama ifâde eden sözcüklerle eşini bir veya iki defa boşama ric’i boşamadır. ‘Seni bir talâkla boşadım’ demek gibi. ‘Boşama iki defâdır’ âyetinde ve Hz. Peygamberin boşadığı eşi Hafsa’ya Cebrâil (as)’ın arabuluculuk yapması sonucunda dönmesi bu nitelikte bir boşamadır. Eşler bekleme süresi içinde barışırsa, nikâh yenilemeden evlilik sürer. Eğer bekleme süresi sonuna kadar eşler birbirlerine dönmemişse, boşama kesinleşir ve bundan sonra barışmak isterlerse artık yeni bir nikâh gerekli olur. (b) Bâin (kesin) Boşama: Şiddet ifâde eden veya dolaylı anlatım niteliği olan sözcüklerle yapılan boşama ‘bâin talâk’ adını alır. ‘Seni bâin (kesin) talâkla, en şiddetli talâkla boşadım’ demek gibi, Yine boşama niyeti olmak şartıyla ‘Evi terk et ve bir daha da dönme, iddet beklemeye başla, artık yollarımız şu andan itibaren ayrıldı’ gibi ifâdelerle de bâin boşama meydana gelir. Bekleme süresi içinde de olsa artık barışma ve evliliği sürdürme yeniden nikâh akdi ile mümkün olur. Ancak, hangi çeşit ifâde kullanılırsa kullanılsın, bir erkek eşini aynı anda veya farklı zamanlarda üç defa bilinçli şekilde boşamışsa, ilke olarak bâin boşanma meydana gelir ve kadın başka bir erkekle evlenip ayrılmadıkça eski kocasıyla evlenemez. Ric’i ve bâin boşamada kadın bekleme süresince kocasının evinin bir bölümünde oturma ve nafaka alma hakkına sâhiptir. Çocukların bakım masrafları da kocaya âit olur. (H. DÖNDÜREN, 2/894, 895)

Sünnete aykırı olan (Bid’i) Boşama: Kadını aybaşı günlerinde boşama veya temiz olduğu günlerde bir defada iki veya üç defa boşama gibi. Bu çeşit boşama sünnete aykırı olmakla birlikte dört mezhep imamlarınca da geçerli sayılmıştır. (…) Hz. Peygamberin, eşini bir defada üç talâkla boşayan sahâbenin bu tasarrufundan hoşnut olmadığı hâlde geçerli saydığı nakledilmiştir. (Buhâri, Nesâi’den H. DÖNDÜREN, 2/895)

(a) ‘Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınız vakit, iddetleri içinde boşayın ve iddeti sayın’ (…) Kadınlarını boşamak isteyen erkekler, onları âdetten temizlendikten sonra temizlik sürelerinin başında, henüz onlarla cinsi münâsebette bulunmadan önce boşamalıdırlar. (bk. Buhâri Talâk 2, Müslim Talâk 1) Bekleme süresini dikkatlice saymalı, iyice hesap etmelidirler. Bu üç hayız veya üç temizlenme müddetidir. Bu müddet içinde – ric’i talâkta – koca karısına yeni bir nikâh ve mehir gerekmeksizin dönebilir. Bu süre dolduktan sonra boşanma kesinleşir. (Ö. ÇELİK, 5/161)

‘Rabbiniz olan Allah’tan korkun.’ O’nun emir ve yasaklarına aykırı hareket etmekten; sınırlarına, hükümlerine uymamaktan sakının. Yâhut şeriatının hükümlerinden veya kullarının haklarından herhangi bir şeyde yalan, değiştirmelerde bulunmaktan veya oyuncak hâline getirmekten çekinin. (S. HAVVÂ, 15/172)  

(b) ‘(Siz de) evlerinden onları hemen çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar.’ ‘Ancak apaçık bir hayâsızlık ya da aşırı edepsizlik yapmaları hâriçtir.’ (…) Henüz bekleme süreleri tamamlanmadan o kadınları, kendileriyle birlikte oturdukları evlerinden çıkarmamalıdırlar. Kadınlar da evi terk edip gitmemelidir. Ancak kötü bir iş, çirkin bir davranış, zinâ veya hırsızlık gibi büyük günah, öldürmeye kast etme veya ana babaya hakâret gibi fâhiş bir hatâ söz konusu olursa evden çıkarılırlar. Bunlar Allâh’ın belirlediği sınırlar olup, bunlara riâyet etmek gerekir. (Ö. ÇELİK, 5/161)

‘Bunlar’ sözü geçen hükümler ‘Allâh’ın sınırlarıdır.’ O’nun koyduğu şer’i hükümlerdir ve haram kıldığı yasaklardır. ‘Kim de Allâh’ın sınırlarını aşarsa,’ onlardan dışarıya çıkar, onları geçerek başka sınırlara girer ve bu sınırların gerektirdiği şekilde emirlere uymazsa ‘şüphesiz kendine’ böyle yapmak sûretiyle ‘zulmetmiş olur.’ Çünkü o, kendi kendisini dünyâda da âhirette de Allâh’ın cezâsına mâruz bırakmış olur. (S. HAVVÂ, 15/172)

‘Nereden bileceksin! Bakarsın ki Allah, bu (bir veya iki defa boşama)dan sonra yeni bir iş (bir sevgi) meydana getirir.’ O haddi aşmanın arkasından bir olay, bir iş çıkarır, kalbini çevirir, birtakım meşakkatler, izdıraplar verir, yaptığın zulme, haddini aşarak verdiğin talâka pişman olursun, dönmek istersin, iş işten geçmiş bulunduğu için geri dönemez, telâfi edemezsin; perişan olur, zararını ve vebâlini kendin çekersin. (ELMALILI, 8/112)  

(2).(c) ‘Sonra müddetlerinin sonuna doğru vardıkları zaman, ya onları güzelce tutun yâhut güzellikle onlardan ayrılın.’ (…) Kadınlarının bekleme süreleri tamamlanmaya yaklaşan kocalar, ya eşlerine güzellikle, meşru çerçeve içinde ve haklarına riâyet ederek dönüp evliliği devam ettirirler. Ya da meşru çerçeve içinde ve güzellikle onlardan ayrılırlar. Onları askıda bırakmaya hakları yoktur. (Ö. ÇELİK, 5/162)

(d) ‘İçinizden adâlet sâhibi iki şâhit tutun. (Ey şâhitler!) Siz de şâhitliği Allah için yerine getirin.’ Hanımlarına döndüklerini veya onlardan ayrıldıklarını iki âdil şâhitle tespit etmelidirler. Şâhitlik için çağrılan kişiler de, Allah için şâhitliği dürüst yapmalıdırlar. Dört mezhep imamı görüş birliği içinde şâhit tutmanın vâcip değil, mendup olduğunu söylemiş; bunu çıkacak anlaşmazlıkların çözümünde hikmetli bir tavsiye olarak kabul etmişlerdir. (Ö. ÇELİK, 5/162)

‘Şâhitliği Allah için dosdoğru yapın’ (..) Şâhitlerin herhangi bir menfaat gözetmeden, taraf tutmadan, hiçbir şeyi gizlemeden ve yalan beyanda bulunmadan tanıklığı dosdoğru yapması farz bir görevdir. (İ. KARAGÖZ 8/91)

(e) ‘İşte Allâh’a ve âhiret gününe inanan kimseye bununla öğüt verilir. Kim de Allah’tan korkup emirlerine uyarsa, ona bir çıkış yolu ihsan eder.’ Her kim Allah’tan korkarak sünnete uygun olarak boşamasını yapar, iddet bekleyen kadına herhangi bir zarar vermez, onu meskeninden çıkarmaz ve bu konuda ihtiyat yolunu tutup şâhit tutarsa, Allah onun için eşler husûsunda kederlerden darlıklara düşmekten kurtarıp çıkış yolu ihsan eder; onun sıkıntısını açar ve ona kurtuluş verir. (Nesefi ’den S. HAVVÂ, 15/174)

(3).‘Ona, tahmin etmediği yerden rızık verir.’ Onun için boşayan da boşanan da, ayrılan da ayrılmayan da Allah’tan korktuğu takdirde gam yemesin, Allah ona da bir çâre yaratır ve ummadığı yerden nasîbini verir. (ELMALILI, 8/115)

‘ve her kim Allâh’a tevekkül ederse’ başına gelen herhangi bir şeye karşı  O’nun kudretine itimat edip, yapacağı işte kendini O’nun emrine teslim ederek hükmünce giderse ‘O, ona yeter.’ Allah onun işlerinin hakkından gelir. Hesâbına kâfidir. ‘Herhâlde Allah emrini yerine getirir.’ Murâdını muhakkak yapar, hiçbir işinden geri kalmaz, hepsinin hakkından gelir. Hükmünü istediği gibi yürütür. Kendisine tevekkül edilse de edilmese de yürütür. (ELMALILI, 8/115)

‘Allah, herşey için bir ölçü koymuştur.’ Nesefi der ki: ‘Yâni herşeyi belli bir miktar ve belli bir zamanlama ile yaratmıştır. Bu buyruk, şânı yüce Allâh’a tevekkül etmenin, işleri yalnız O’na havâle etmenin vücûbunu beyan etmektedir. Çünkü rızık ve benzeri her türlü şey, ancak O’nun takdir ve tevfiki ile olduğuna göre, geriye kadere teslim olmaktan, tevekkül etmekten başka bir şey kalmıyor.’ (S. HAVVÂ, 15/174)

(4).‘Âdet görmekten ümidini kesen (yaşlı) kadınlarınızın iddet (bekleme süre)lerinde eğer şüphe ederseniz, (bilin ki) onların da iddeti üç aydır. Henüz âdet görmeyenler de öyledir. Hâmilelerin de iddet müddetleri (doğurup) yüklerini bırakmalarına kadardır.’ Herşeyi bir ölçüye ve miktâra göre yaratan Allah Teâlâ, boşanan kadınların bekleyeceği süreye de bir ölçü koymuş ve bunu haber vermiştir. Buna göre, (a) Yaşlılık sebebiyle âdetten kesilen kadınla, henüz âdet görmeye başlamamış kız çocuğunun bekleme süresi üç aydır. (b) Hâmile kadınların bekleme süresi çocuklarını doğuruncaya kadardır. (c) Âdet gören boşanmış kadınların bekleme süresi ise Bakara sûresinin 227’nci âyette üç kur’ olarak belirlenmiştir. Üç hayız veya üç temizlik müddeti demek olan üç kur’, burada sözü edilen üç aya denktir. Buna göre, durumu ne olursa olsun, boşanan kadınların iddetinin genel olarak üç ay olduğu anlaşılmaktadır. (d) Kocası ölmüş kadınların bekleme süresi, Bakara sûresinin 234’üncü âyetine göre dört ay on gündür. Şâyet kadın hâmile ise, onun iddeti doğumuna kadardır. (Ö. ÇELİK, 5/163)

‘Kim Allah’tan korkar,’ emirlerini tutar, haklarına saygı göstererek ‘korumasına sığınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.’ İşini kolaylaştırıp, yararlı işler yapmada başarılı kılarak dünyâ ve âhiret kolaylığı sağlar. (ELMALILI, 8/120)

(5).‘Bu’ yâni iddet bekleyen kadınların belirtilen hükümleri ‘Allâh’ın emridir.’ Hükmü ve şeriatidir. ‘Onu size’ Rasûlü (s) aracılığı ile Levh-i Mahfuzdan (Nesefi) ‘size indirmiştir. Kim’ yüce Allâh’ın indirmiş olduğu bu hükümler ile amel etmek husûsunda ve üzerinde yerine getirmesi gereken haklara riâyet ederek ‘Allah’tan korkarsa onun günahlarını örter.’ Bu günahlar dolayısıyla onu hesâba çekmez. ‘ve ecrini büyütür.’ Yâni bu amelin karşılığını ona çokça verir. (S. HAVVÂ, 15/177)

 65/6-7 ARANIZDA  UYGUN  BİR  ŞEKİLDE  ANLAŞIN

  1. O (boşadığınız kadı)nları (iddetleri bitinceye kadar) gücünüzün yettiği ölçüde, oturduğunuz yerin bir kısmında oturtun. (Çıkıp gitmeleri için) üzerlerine baskı yaparak, onlara zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hâmile iseler (doğurup) yüklerini bırakıncaya kadar onlara nafaka verin. Sonra eğer çocuklarınızı sizin hesâbınıza emzirirlerse, onlara (emzirme) ücretlerini verin ve (bu hususta çocuğun yararı için) aranızda güzelce danışıp konuşun. Eğer (anlaşmakta) güçlük çekerseniz, (o zaman çocuğu, babanın) kendi (hesâbı) için bir başkası emzirecektir.
  2. Eli geniş olan, genişliğine göre nafaka versin. Rızkı (geçimi) dar olan da Allâh’ın kendisine verdiği (kadarı)ndan versin. Allah, hiç kimseyi, (ona) verdiğinden başkasıyla yükümlü tutmaz. Allah, bir güçlükten sonra bir kolaylık verecektir. [bk. 2/233]

 6-7. (6).‘O (boşadığınız kadı)nları (iddetleri bitinceye kadar) gücünüzün yettiği ölçüde, oturduğunuz yerin bir kısmında oturtun.’ (…) Kadının kocasına gücünün yetemeyeceği bir ev teklif etmeğe de hakkı yoktur. Sonra belli ki bu emirler, sağ kalanlaradır. Binâenaleyh kocası vefat eden kadının iddetinde ikâmet yeri ve nafaka talebinde bulunmaya hakkı yoktur. O vârisler arasında bulunduğu için tereke (ölen kimsenin bıraktığı şey)den hissesi ne ise onu alır. (ELMALILI, 8/121)

‘(Çıkıp gitmeleri için) üzerlerine baskı yaparak, onlara zarar vermeye kalkışmayın.’ ‘Yâni onlar ile uyuşmayan kimseleri orada bırakmak yâhut yerlerini işgal edecek kimseleri bırakmak veya buna benzer birtakım sebeplerle meskende onlara darlık meydana getirmek kastı ile onlara karşı zarar verecek uygulamalara girişip çıkmak zorunda bırakmayın. (Nesefi’den, S. HAVVÂ, 15/179)

‘Eğer hâmile iseler yüklerini bırakıncaya kadar onlara nafaka verin.’ İddetin asıl gâyesi, gebe olup olmadığını ortaya çıkaracak bir zaman bekletmek olduğu için, gebe olduğu anlaşılınca artık onu üç hayız beklemeye gerek kalmayacağı gibi, üç ay ile de yetinilmeyip az veya çok miktarda, ta yükünü bırakıncaya kadar infak etmek gerekir. (ELMALILI, 8/122)

Hâmile olmayanın iddet nafakası: İmam Şâfii bu âyetin mefhum-i muhâlefetini alarak, boşandığında gebe olmayan kadına nafaka gerekmeyeceğini söylemiştir. Hanefiler ise, mefhum-i muhâlefeti kabul etmediği için boşanmış her kadına iddet nafakasını gerekli görürler. Delil, bir sonraki 7’nci âyetin genel anlamıdır. (H. DÖNDÜREN, 2/896)

‘Sonra eğer çocuklarınızı sizin hesâbınıza emzirirlerse, onlara (emzirme) ücretlerini verin ve aranızda güzelce danışıp konuşun.’ Evlilikten doğan çocuğun nafakası baba tarafından karşılanacağına göre onun temel gıdâsı olan anne sütünün de baba tarafından temin edilmesi gerekir. Bu konuda en tabii yol çocuğun öz annesi tarafından emzirilmesidir; bu aynı zamanda çocuğun ve annenin hakkıdır. Kadın bu annelik hakkını önceleyerek emzirmeyi ister ve ücret olarak belli bir miktarda diretmez. Erkek de mâkul bir ücret öderse sorun olmaz. 6’ncı âyette ‘Aranızda güzelce konuşup anlaşın’ buyurularak en iyi yolun bu olduğu belirtilmiştir. Ama kadının ücret konusunu öncelemesi, erkeğin de onun talebini karşılayamaması hâlinde baba başka bir sütanne bulacaktır. (KUR’AN YOLU, 5/392)

‘Eğer (anlaşmakta) güçlük çekerseniz, (o zaman çocuğu, babanın) kendi (hesâbı) için bir başkası emzirecektir.’ Yâni erkek ile kadın arasında anlaşmazlık olur, kadın emzirme ücreti olarak fazla ister, erkek de bunu kabul etmeyecek olursa  yâhut erkek az ücret verirken kadın bunu uygun bulmazsa, ayrıca erkek (yâni baba) çocuğunu bir başka kadının emzirmesi yoluna gitsin. Şâyet anne, yabancı kadının ücretine râzı olursa, çocuğunu emzirmeye daha bir hak sâhibidir. (İbn Kesir’den, S. HAVVÂ, 15/180)

(7).‘Eli geniş olan, genişliğine göre nafaka versin.’ Bu âyet, bütün nafaka meselelerinde uygulanabilir bir hükümdür. Yâni emredilen infaklardan hangisi olursa olsun infak ile sorumlu bulunan kimsenin, hâli vakti müsâit olup da malca genişliği varsa, genişliğine göre nafaka versin. Bütün genişliğini versin değil, genişliğinden yâni ‘Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.’ (Furkan 25/67) âyetini unutmayıp ne israf ederek ne de kısarak değil, orta bir yol tutarak uygun olanı versin. ‘rızkı kısılmış olan kimseler de Allâh’ın ona verdiğinden infak etsin;’ orta hâlli olan orta hâlli, az olan da az versin. Çünkü ‘Allah kimseye gücünün dışında teklif etmez;’ her hususta böyle olduğu gibi infak teklifleri de böyledir. Zengin zenginliğine göre, fakir de fakirliğine göre sorumlu olur. Borç bulabilirse sonradan vermek üzere iyi niyetle borç eder. Bu da bir güç sayılır. ‘Allah bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.’ Binâenaleyh fakirler ve fakir âileleri de bulabildiklerine kanaat ederek ve sabrederek ilerisi için Allah’tan ümidi kesmemeli, zenginler de böylelerini ihmal etmemeli, zekât, sadaka ve yardımlarını gözetmeli, zengin ve fakir hepsi Allah’tan korkarak çalışmalıdırlar. (ELMALILI, 8/123, 124)

‘Allah güçlükten sonra kolaylık var eder.’ İnsan hayâtının her ânı bir olmaz. Bâzen nîmetler, bâzen musibetler ağır basar. Bâzen işler zor, bâzen kolay olur. Güçlükler zorlukları, zorluklar kolaylıkları izler. Yüce Allah ‘Allah güçlükten sonra kolaylık sağlar.’ Cümlesi ile, her sıkıntıya düşen kimseye ardından ferahlık verebileceğini beyan etmektedir. Bu yardım, insanın çalışma, azim, gayret ve sabrına, aklını ve irâdesini iyi kullanmasına bağlıdır. Bu cümle aynı zamanda müminin ümitsiz ve yılgın olmaması gerektiğini, zorluklara karşı direnebilme alışkanlığını kazanması gerektiğini ifâde eder. (İ. KARAGÖZ 8/95)

İslâm’da Nafaka: Yukarıdaki âyet, her türlü nafaka için ana ölçüyü bildirir. Bu da nafaka yükümlüsünün ekonomik gücüne ve sosyal seviyesine uygun bir harcama yapmasını gerekli kılar. Nafaka yükümlülerini şöylece sıralayabiliriz:    (a) Kadın evlenip kocasının evine yerleşince, artık onun yeme, içme giysi ve mesken masrafları kocaya âittir. ‘Annelerin yiyecek ve giyeceği gücünün yettiği ölçüde çocuğun babasına âittir.’ (Bakara 2/233). Kocanın yoksulluk yüzünden nafakayı sağlayamaması Hanefilere göre bir boşanma sebebi sayılmamıştır. Delil şu âyettir: ‘Eğer evlenecek kişiler yoksul iseler, Allah onları fazl-u kereminden zengin yapar.’ (Nur 24/32) (…)    (b) İddet, kocanın ölümü veya boşanma durumunda söz konusu olur. Ölüm iddeti bekleyen kadına nafaka gerekmez. Çünkü kadın, koca malından mîras payını alma hakkını kazanır. Nafakasını da onunla karşılar. (…) Ancak boşanma durumunda hangi çeşit boşama olursa olsun, kadın üç kuru’ (üç aybaşı olup temizlenme) süresince nafaka alma hakkına sâhiptir. Gebe kadının nafakası ise, evlilik hangi sebeple sona ererse ersin, evlilik kadın yüzünden sona ermedikçe, doğuma kadar sürer. (bk. Talâk 65/6)     (c) Erkek çocuğu meslek sâhibi oluncaya, kız çocuğu evleninceye kadar babalarının nafaka yükümlülüğü sürer. Delil: Talâk 65/6. (…)     (d) Ana baba yoksul düşer veya hastalık ya da yaşlılık yüzünden çalışamaz ve geliri de bulunmazsa, onlara bakma yükümlülüğü çocuklarına âittir. ‘Rabbin.. ana babaya ihsanda bulunmanızı emretti.’ (İsrâ 17/23; H. DÖNDÜREN, 2/896)

65/8-12 ALLAH  SİZE  GERÇEKTEN  BİR  UYARICI  İNDİRMİŞTİR

  1. Nice memleket (hâlkı) var ki Rablerinin ve peygamberlerinin emrinden çıkıp azdı da, biz onları şiddetli bir şekilde hesâba çektik ve hiç görülmedik (dehşetli) bir azapla kendilerini cezâlandırdık. [bk. 11/100-101; 17/58]
  2. Böylece (inkâr ve isyan) işlerinin vebâlini tattılar. İşlerinin sonu da (dünyâ ve âhirette) hüsran oldu.

10, 11. Allah onlara (emirlerine muhâlefet edenlere) pek çetin bir azap hazırladı. O hâlde ey îman eden akl-ı selîm sâhipleri! Allâh’ın emirlerine uygun hareket edin. Çünkü Allah size cidden bir zikir (hayat rehberi Kur’an) indirdi. 11. Allâh’ın açık âyetlerini okuyan bir (de) peygamber (gönderdi ki) îman edip sâlih amel işleyenleri (küfür) karanlıklarından (İslâm) aydınlığına çıkarsın. Kim de Allâh’a îman edip sâlih amel işlerse, (Allah) onu, içinde ebedî kalmak üzere, alt tarafından ırmaklar akan cennetlere koyar. Allah ona cidden ne güzel bir rızık vermiştir! [krş. 2/257; 14/1; 42/52]

  1. Allah, yedi göğü ve yerden de onlar kadarını (ayrı ayrı) yaratandır. Emr(i ve hükmü) bunlar arasında inip durur. (Bütün bunlar) Allâh’ın hakikaten herşeye kâdir olduğunu ve Allâh’ın ilminin herşeyi kuşattığını bilmeniz içindir. [bk. 2/29; 17/44; 23/ 17; 71/15]

 8-12. (8).‘Rabbinin ve O’nun peygamberlerinin emrine karşı çıkmış’ azgınlaşarak, fesat çıkartarak yüz çevirmiş, isyan etmiş; İbn Kesir’in açıklamasına göre inatlaşarak, haddini aşarak Allâh’ın emrine uymaya, peygamberlerine tâbi olmaya  karşı büyüklenerek ‘karşı çıkmış nice’ pek çok ‘kasabalar hâlkı vardır ki, Biz onları şiddetli’ Nesefi’nin açıklamasına göre inceden inceye ‘bir hesâba çekmiş’, onlarla alabildiğine tartışıp sorgulamış ‘ve onları şaşkınlık verecek’ görülmemiş ve son derece dehşetli ‘azâba çarptırmışızdır.’ (S. HAVVÂ, 15/183)

(9).‘Onlar yaptıklarının karşılığını’ yâni emirlere muhâlefet etmenin cezâsını ‘tatmışlardır.’ Ve pişmanlığın fayda vermeyeceği yerde pişmanlık duymuşlardır. ‘İşlerinin sonu da hüsran’ ziyan, zarar ve helâk ‘olmuştur.’ Nesefi der ki: ‘Burada maksat âhiretteki hesap ve azap ile onların tadacakları günahlarının cezâları, karşı karşıya kalacakları zarar ve ziyandır. (S. HAVVÂ, 15/183)

(10, 11).‘Ey îman eden akıl sâhipleri, Allah’tan korkun.’ Bu sâdece müminin akıl ve anlayış sâhibi olduğunun delilidir. Yâni, Ey îman edenler! Sözü geçen kimseler gibi olmaktan yana Allah’tan korkun. Aksi takdirde onlara isâbet eden size de (isâbet) eder. ‘Allah size gerçekten bir Zikir’ yâni Kur’ân-ı Kerîm’i ‘indirmiştir.’ Artık yüce Allah size bu zikri indirmiş olduktan sonra Allah’tan korkma(ma)nız size yakışmaz. (S. HAVVÂ, 15/184)

‘Bir peygamber göndermiştir,’ Acaba burada ‘bir peygamber’ den kasıt, Muhammed (s) midir? O vakit ifâdenin takdîri şöyle olur: Allah size bir ‘Zikir’ indirmiş ve bir peygamber göndermiş bulunuyor. Yâhut Kur’ân-ı Kerîm’in kendisi Allah tarafından size gelmiş bir elçidir. (S. HAVVÂ, 15/184)

‘… size Allâh’ın son derece açıklayıcı âyetlerini’ Allâh’ın Rasûlü Kur’ân-ı Kerîm’i ‘okuyor.’ Eğer okuyan kimse ile kastedilen Rasûlullah (s) ise, apaçık âyetler Kur’ân-ı Kerîm’in kendisi olur.  Eğer okuyan ile Kur’ân-ı Kerîm kastediliyorsa, o vakit açıklayıcı âyetler ile kasıt Kur’ân-ı Kerîm’in söz konusu ettiği dış ve iç (âfâk ve enfüs) teki Allâh’ın âyetleri ile, olacak ve olmuşlara dâir haberleridir. (S. HAVVÂ, 15/184)

(12).‘Allah, yedi göğü ve yerden de onlar kadarını yaratandır.’ Nesefi der ki: ‘Denildiğine göre Kur’ân-ı Kerîm’de yerlerin yedi tâne olduğuna bu âyet-i kerîmenin dışında delâlet eden bir başka âyet-i kerîme yoktur. (S. HAVVÂ, 15/185, 186)

Kanaatimize göre Kur’ân’ın genel üslûbu ve buradaki ifâde akışı dikkate alındığında, bu ibâreyi bir bilgi problemi hâline getirecek yorum yapmak yerine, âyetin asıl amacı üzerinde durmak uygun olur. Bu amacı kısaca, insanın, evrendeki bütün varlıkların Allah tarafından yaratıldığı, varlıklar âleminde olup biten hiçbir şeyin ‘O’nun bilgisi ve kudreti dışında kalamayacağı’ bilinci içinde olmaya çağırma şeklinde özetlemek mümkündür. İbn Âşur’a göre âyet, yerkürenin, Allah Teâlâ’nın azamet ve kudretini göstermesi husûsunda göklerden aşağı kalmayacağını özellikle belirtme amacı taşımaktadır. (KUR’AN YOLU, 5/398, 399)

‘Allâh’ın buyruğu bunlar arasında iner durur.’ Nesefi der ki: ‘Yâni yüce Allâh’ın emir ve hükmü bunlar arasında cereyan eder ve mutlak Mâlikiyeti onlardan nüfuz edip geçerli olur.’ (S. HAVVÂ, 15/186)