Tebbet Sûresi

111 / Tebbet Sûresi

Mekke döneminde nâzil olmuştur. Beş âyettir. Tebbet, “kurusun” mânâsına bedduâdır. Adını ilk âyetteki aynı kelimeden almıştır. Leheb ve Mesed sûresi de denilir. Ebû Leheb ve karısı, Allah Rasûlü’ne eziyet için gece geçeceği yollara çalı, diken atarlardı. Sûre, İslâm’a karşı tavır alan ve engel koyan Ebû Leheb, karısı ve benzerlerine yönelik inmiştir. (H. T. FEYİZLİ 1/603)

Rahmân ve Rahîm Allâh’ın adıyla

 111/1-5  EBÛ  LEHEB’İN  İKİ  ELİ  KURUSUN

1-3. Ebû Leheb’in elleri kurusun (o kahrolsun), hem kahroldu (helâk oldu.) 2. Malı ve kazandığı (şeyler) ona fayda vermedi. 3. (O) alevli bir ateşe girecektir.

4, 5. Odun hamalı (gibi İslâm’a ve müslümanlara karşı kin ve fesat yükü taşıyan) karısı da, boynunda (hamallık simgesi) bükülüp örülmüş bir ip olduğu hâlde (ateşe girecektir).

 1-5. (1).’Ebû Leheb’in elleri kurusun (o kahrolsun), hem kahroldu (helâk oldu.)‘Ebû Leheb’in elleri kurusun’ meâlindeki 1’inci âyet mecâzi bir ifâde olup, onun helâk olması yönünde bir bedduâdır. Devâmındaki ‘tebbe’ fiili bedduânın gerçekleşeceğini ifâde eder; nitekim öyle de olmuştur. (KUR’AN YOLU 5/711)

‘Ebû Leheb’in elleri kurusun ve helâk olsun’ âyeti, İslâm düşmanlarına bedduâ edilebileceğini ve ‘Kurudu ve helâk oldu’ cümlesi, bu tür bedduanın kabul edileceğini gösterir. (..) İslâm düşmanlarına bedduâ edilebilir. Nuh (as), ‘Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden tek kişi bırakma’ (21/76, 77). Diye kâfirlere bedduâ etmiştir. Yüce Allah, müminlere kin tutan münâfıklar için ‘De ki: Kininizle ölün’ (3/119) diye bedduâ edilmesine izin vermiştir. (İ. KARAGÖZ 8/666)

Hz. Peygamber ‘Önce, en yakın akrabânı uyar.’ (Şuarâ 26/214) âyeti inince, yakınlarını Safâ tepesine çağırıp açıkça gerçek dîne dâvet etti. Burada amcası Ebû Leheb ‘Bizi bunun için mi çağırdın? Helâk olasın!’ demişti. Bunun üzerine bu sûre inmiştir. (Buhâri Tefsir 111/1-3, Müslim Fiten 91) ‘İki eli kurusun’ demek, ‘kendi kahrolsun’ demektir, ‘kurudu da’  bir gerçeği haber vermektir. Nitekim Ebû Leheb Bedir savaşından birkaç gün sonra ‘kabarcıktan’ ölmüş, naaşı üç gün evinde kalmış, kokmuş, Sudanlılardan ücretle tutulan adamlar tarafından kaldırılıp gömülmüştür. (Beyzâvi’den H. DÖNDÜREN 2/974)

(2).‘Malı ve kazandığı ona fayda vermedi.’ Müfessirler 2’nci âyette Ebû Leheb’in kazandığı bildirilen şeyden maksadın onun çocukları, malı ve itibârı olduğunu söylemişlerdir. Buna göre âyet, bunların hiçbirinin kendisini kötü sondan kurtaramadığını ifâde eder. (KUR’AN YOLU 5/711)

(3).‘O bir ateşe yaslanacak ki,’ yarın âhirette bir ateşe girecek ki ‘gâyet alevli’ dünyâda eşi, benzeri görülmemiş son derece şiddetli bir alev ve iltihâbı olan bir ateş, yâni sâdece cisimleri yakan bir ateş değil, ruhları sarıp gönüllere nüfuz eden ‘Allâh’ın tutuşturulmuş ateşidir ki, gönüllere işler.’ (Hümeze 104/6, 7) âyetinde buyurulan cehennem ateşidir. (ELMALILI, 10/51)

(4, 5).‘Odun hamalı karısı da, boynunda bükülüp örülmüş bir ip olduğu hâlde (ateşe girecektir).’ Ebû Leheb’in karısı, Harb b. Ümeyye’nin kızı Ümmü Cemil’dir. Ümmü Cemil, Ebû Süfyan’ın kız kardeşi olup Muâviye’nin hâlasıydı. İsmi Avra idi. O Rasûlullah (s) ile komşuluk etmişti. Diken, pıtrak ve diken gibi bir bitkiden oluşan koca demetleri getirir, geceleri Rasûlullah (s) Efendimizin yoluna yayardı. –Allâh’a sığınırız – ayağına batsın ya da eteğine dolaşsın diye yoluna diken koyardı. (İ. H. BURSEVİ 23/675)

(..) İçinde yaşadığı toplumun aristokrat bir âilesinden olan Ümmü Cemil’in odun taşıyan bir hamal olarak nitelendirilmesi, onun bu işi bizzat yapmış olduğu anlamına gelmez. Çünkü sözü edilen kadın, esâsen izzet ve servet içinde yaşamış birisidir. O yüzden toplum içindeki itibârına zarar verecek bir iş yapmaya kalkışması – bu işi geceleyin yapmış olduğu ileri sürülse de – pek münâsip değildir. Bu itibarla söz konusu kadının hem Hz. Peygamber (s)’e eziyet etmek hem insanlar arasında nefret ateşini tutuşturmak hem de İslâm’ın yayılmasına engel olmak için gizliden gizliye gerçek dışı söylentiler uydurup onları yayması (nemmamlık) âyetin rûhuna daha uygun düşmektedir. Nitekim Arapların da bu ve benzeri yollarla söz taşıyanlar için ‘odun hammalı’ tâbirini kullandıkları bir vâkıadır. (M. DEMİRCİ 3/662, 663)

‘Boynunda bükülmüş bir ip olduğu hâlde’ âyetine gelince, bundan maksadın onun âhirette göreceği azâbın bir çeşidine işâret olduğu mânâsı tercih edilir. Bükülmüş ipten maksat da cehennem iplerinden bir ipdir. Nitekim bu konuda Mücâhid ve Urve: ‘Ateşten bükülmüş bir ip’ ; yine Mücâhit ‘Demirden bir tasma’ demiştir. Zaten Araplar da çıkrığa ‘mesed’ demiyorlar mı? (S. HAVVÂ 16/442)